menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Rosa’nın aşkı ve devrimi

16 0
15.02.2025

Rosa Luxemburg, hem devrimci hem de hayatın her alanında varlık mücadelesi veren bir kadındı. Siyasi düşünceleri ve eylemleriyle devrimci bir lider olarak tanınırken, aynı zamanda içsel çatışmalarla ve kişisel fedakârlıklarla şekillenen bir yaşam sürdü. Bu büyük mücadele yalnızca entelektüel bir uğraş değildi; Luxemburg’un ruhunda aşk, insanlık ve bireysel mücadele de birbirine karışmıştı.

Rosa, 1871 yılında Polonya’nın Zamość kentinde dünyaya geldi. Yahudi bir ailenin çocuğu olarak, Rus Çarlığı’nın baskıcı rejimi altında büyüdü. Küçük yaşlarından itibaren entelektüel bir mücadeleye girdi ve sosyalist düşüncenin etkisi altında kaldı.

Genç yaşta sosyalizmin en radikal isimlerinden biri oldu; 1893'te Polonya ve Litvanya Krallığı Sosyal Demokrat Partisi'ni kurdu. Daha sonra Almanya’ya yerleşerek, Alman sosyalist hareketine yön verdi. Karl Liebknecht ile birlikte Spartaküs Birliği’ni kurarak I. Dünya Savaşı sırasında barış mücadelesi verdi.

Savaşa karşı halkı sivil itaatsizliğe ve askere gitmemeye çağırdı. Sesi kısılana, yorgunluktan hastalanana kadar şehir şehir geziyor "Savaşa hayır!" diyordu.

Savaş karşıtı duruşu, işçileri, köylüleri ve tüm halkı örgütlemeye yönelik çabaları, devrimci bir toplumsal dönüşümü savunması, onu egemen güçler için bir tehdit haline getirmişti. Rosa, 1919’da Berlin'deki Spartakist İsyanı'na liderlik ederken, hükümetin baskısıyla tutuklandı ve faşist milislerce öldürüldü. Cesedi, Berlin'deki Landwehr Kanalı’na atıldı.

Destek Yayınlarından çıkan “Vardım, Varım, Var........

© Bianet