menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Pratik bakıştan adil bir ekonomi neye benzer?

11 0
24.05.2025

Dosyanın başlığını “Adil Gelecek için Alternatif Ekonomi” olarak belirlerken aklımda uzun yıllardır duran, birbiriyle bağlantılı iki temel argümandan hareket etmiştim. İlki, mevcut durumun hiç kimse ve hiçbir şey için adil olmadığı, ikincisi ise herkes ve her şey için daha adil bir geleceğe ulaşmanın alternatif ekonomi pratiklerinin yaygınlaşması ile mümkün olduğuydu. Bu sadece benim düşündüğüm bir şey de değil elbette, bir önceki yazıda da üzerinde durduğum gibi, uluslararası ölçekte büyüyen bir ekonomik adalet talebi ve bu talep etrafında şekillenen bir küresel dayanışma hali mevcut. Bu iki temel argümanın her birine yönelik teorik zeminde de çokça yararlı tartışma yürütülüyor.

Bu dosya da bu argümanlarla bağlantılı olarak gördüğüm son derece pratik bir tartışmanın ışığında ortaya çıktı. Ne de olsa esas amacım, boykot çağrıları ile başlayan tartışmalara alternatif ekonomi perspektifinden bakmak. Bu nedenle de bu söyleşide pratik zeminden hareket etmeye, daha adil bir ekonominin neye benzediğini soruşturmaya karar verdim.

Türkiye, daha adil bir geleceğin kurulması için hayata geçirilen alternatif ekonomi uygulamaları bakımından son derece bereketli bir yer. Hem teorik hem pratik zeminde çok çeşitli çalışmalar ve girişimler bulunuyor. Bu alanda uzun yıllardır çalışan sayısız kişi ve kurum var. Her birinin çabaları sayesinde bugün gerçek anlamda bir alternatif alandan söz edebiliyoruz. Bu alternatif modellerin ve uygulamaların genel bir çerçevesini önümüzdeki yazıda sunmaya çalışacağım.

Bu söyleşide ise sorumlu alışverişe yaptıkları vurguyla öne çıkan, uzun yıllardır adil bir ekonominin tabandan kitleye yaygınlaşması için teoriden pratiğe uzanan bir çaba harcayan iki isimle, Localmakers kurucusu Çevre Mühendisi Yağmur Çoban ve Türetim Ekonomisi Derneği ile Good4Trust.org Kurucusu Çevre Bilimci ve Sosyal Girişimci Dr. Uygar Özesmi ile yaptığım görüşmeler ışığında çerçeveyi oluşturmaya çalışacağım. Zira hem Yağmur Çoban hem de Uygar Özesmi, boykot tartışmaları ile başlayan sürecin orada kalmaması gerektiğini ve daha adil bir ekonomik dönüşüme evrilebileceğini düşünüyor. Dahası her ikisi de hayal edilen bu dönüşümü pratik zeminde, somut olarak hayata geçirmek için çabalıyor.

Öncelikle boykot çağrıları ile başlayan ekonomik davranışların önemine ilişkin tartışmalar hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce tüketimden gelen gücü, alternatif bir ekonomi modelini yaygınlaştırmak için kullanmak mümkün mü?

Uygar Özesmi: Evet, mümkün. Hatta sadece “mümkün” demek yetersiz —gerekli ve acil. Çünkü bugünün ekonomik düzeni, her ne kadar görünüşte serbest piyasa, gönüllü alışveriş üzerinden ilerliyormuş gibi görünse de, aslında doğayı yok eden, insanı sömüren, toplulukları parçalayarak bireyi yalnızlaştıran sistemik bir şiddet içerir. Bu şiddeti görünmez kılan şey ise onun gündelik hayatın sıradan eylemleri içine, özellikle tüketim pratiği içine sinsice yerleşmiş olmasıdır.

Bu nedenle boykot, sadece alışverişten, belirli bir şirketten veya ürünün rafından uzak durmak değil, bir vicdanın ayağa kalkmasıdır. Ama burada durmamalıyız. Tüketimden gelen gücü sadece bir red olarak değil, aynı zamanda bir inşa gücü olarak görmeliyiz. İşte bu noktada Türetim Ekonomisi devreye girer.

Türetim, tüketim karşıtıdır, ihtiyaç temellidir —tüketim son bulmalı yerini türetime bırakmalıdır. Ancak sadece “neye karşıyız” değil, “neyi kurmak istiyoruz” sorusuna verilen cevaptır. Türetici, neyi neden, kimden ve nasıl aldığına dikkat eder. Parasıyla sadece ürün değil, bir etik değerler zinciri satın alır. O ürünle birlikte doğaya saygıyı, emeğe hakkını, yerelin gücünü ve topluluk ruhunu destekler, güç birliği yapar, dayanışma içinde hareket eder. İşte bu yüzden Good4Trust gibi oluşumlar, sadece birer ticaret platformu değil, etik bir direnişin, bir dönüşümün ve umut dolu bir geleceğin yerel organizmalarıdır.

Yağmur Çoban: Tüketim tercihlerimizle politik bir duruş sergileyebiliriz; bu, uzun süredir savunduğumuz bir gerçek. Ancak bu gücün etkili ve sürdürülebilir olması için sadece anlık tepkilerle değil, kalıcı bir bilinç dönüşümüyle hareket etmemiz gerekiyor. Boykotlar bir başlangıç noktası olabilir; ama tek başına yeterli değildir. Alternatif bir ekonomik model yaratmak için bu tepkisel duruşun yerini, üreticilerle uzun vadeli ilişkiler kuran, şeffaflık ve adalet ilkelerine dayanan bir tüketim biçimi almalı. Local Makers olarak biz, tüketiciyi sadece “alıcı” değil, sürecin aktif ve sorumlu bir parçası olarak konumlandırmaya çalışıyoruz.

Y.Ç.: Adil bir ekonomi, üretim süreçlerinin doğayla uyum içinde olduğu, emeğin görünür ve onurlu kılındığı, karar alma süreçlerinin ise katılımcı olduğu bir yapıdan beslenir. Bu modelde kâr maksimizasyonu değil, karşılıklı fayda ve dayanışma ön plandadır. Yalnızca ekonomik değil; toplumsal ve ekolojik refahı da gözetir.

Ekolojik ve/veya sosyal açılardan daha adil bir ekonomi sizce neye benzer? Kime, neye nasıl bir yararı vardır?

Y.Ç.: Adil bir ekonomi, üretim süreçlerinin doğayla uyum içinde olduğu, emeğin görünür ve onurlu kılındığı, karar alma süreçlerinin ise katılımcı olduğu bir yapıdan beslenir. Bu modelde kâr maksimizasyonu değil, karşılıklı fayda ve dayanışma ön plandadır. Yalnızca ekonomik değil; toplumsal ve ekolojik refahı da gözetir. Yerel üreticilerin güçlenmesini, tüketicilerin sürece dair bilinçlenmesini ve kaynakların adilce paylaşımını sağlar. Böyle bir ekonomi, sadece belli bir kesime değil, gezegene ve tüm canlılara fayda sağlar.

U.Ö.: Adil bir ekonomi, insanın sadece insanla değil, doğayla da adil ilişkiler kurduğu bir ağ sistemi. Biz buna türetim ekonomisi diyoruz, doğanın taşıma kapasitesini aşmayan, insanın onurunu zedelemeyen, diğer canlıların yaşam hakkını tanıyan ve emeğin hakkını gözeten bir sistemdir. Biyo-bölgesel temellidir: Ekonomik faaliyetler, doğanın sınırlarına ve yerel ekosistemlerin döngüsüne göre organize edilir. Döngüseldir: Atık üretmeyen, her çıktıyı başka bir girdiye dönüştüren, “atık = hammadde” mantığına dayanır. Simbiyotiktir: Rekabet yerine dayanışma, yıkım yerine karşılıklı fayda ilkeleriyle çalışır. Bu nedenle de yoksulluğu engeller, çünkü adil üretim değer zinciri sayesinde emek sömürülmez. Cinsiyet eşitsizliğinin önüne geçer, çünkü eril tahakkümün hâkim olduğu piyasa koşulları yerine eşitlikçi yapılar inşa eder. Türetim ekonomisi sadece insanın değil, bütün canlılığın refahını gözeten bir ekonomi. Kısacası, Türetim ekonomisi, doğada değil, doğayla birlikte kurulan bir uygarlığın temelidir.

U.Ö.: Bugünün ekonomik düzeni, her ne kadar görünüşte serbest piyasa, gönüllü alışveriş üzerinden ilerliyormuş gibi görünse de, aslında doğayı yok eden, insanı sömüren, toplulukları parçalayarak bireyi yalnızlaştıran sistemik bir şiddet içerir. Bu şiddeti görünmez kılan şey ise onun gündelik hayatın sıradan eylemleri içine, özellikle tüketim pratiği içine sinsice yerleşmiş olmasıdır.

Türkiye’nin ekolojik, sosyal ve ekonomik iklimini düşündüğünüzde, onca soruna rağmen daha iyi bir gelecek için çabalayan kişi ve kurumlar hakkında neler düşünüyorsunuz?

Y.Ç.: Umut hep var. Çünkü dayanışma, küçük ama sürekli çabalarla örülüyor. Her şeye rağmen doğayı korumak için direnen köylüler, hakkını arayan işçiler, emeğini görünür kılmaya çalışan kadınlar, adil bir üretim ve paylaşım ağı kurmak için çaba gösteren yaratıcı girişimler... Biz bu çabanın içindeyiz. Yol uzun, zorlu ama yalnız değiliz. Adil bir geleceğin mümkün olduğuna olan inancımızı, birbirimizden güç alarak diri tutuyoruz.

U.Ö.: Karanlık çağların içinden geçiyoruz. İklim krizi büyüyor, sosyal adaletsizlik derinleşiyor, ekonomik sistem çöküş sinyalleri veriyor. Fakat tam da bu karanlığın ortasında, ufak bir kıvılcımın ormanı tutuşturması gibi, kaya çatlaklarından çıkan otlar gibi, yeni bir yaşam kültürü yeşeriyor. Ben bu topraklarda “boşa kürek çekildiğine” inanmıyorum. Her bostan, her kooperatif, her ekolojik girişim, her imeceyle dikilen fidan; bu coğrafyanın kendini yeniden hatırlamasıdır. Kadim olanla modernin, yerelle küreselin, vicdanla bilimin buluşmasıdır. Anadolu’nun ortak yaşam kültürünü, dayanışma ahlakını yeniden hatırlamasıdır.

Evet, yıllardır mücadele veriyoruz, ancak içinde bulunduğumuz yapısal sorunlar büyük. Ama bu, mücadeleye engel değil. Çünkü daha iyi bir geleceğin inşası, yalnızca sonuç değil, aynı zamanda bir süreçtir, bir ahlaktır, bir yaşam biçimidir. Bu yüzden adil ekonomi mücadelesi sadece ekonomik değil, ahlaki, kültürel ve politik bir mücadeledir. Ve bu mücadeleyi veren insanlar —çiftçiler, öğretmenler, kadın kooperatifleri, girişimciler, öğrenciler— yalnız değildir.

Bir sonraki yazıda Türkiye’den ve dünyadan adil ekonomi uygulamaları ile farklı yaklaşımları ele alacak ve alternatif bir yaşam umudunu bugünden yeşerten çabanın genel bir çerçevesini sunmaya çalışacağım. (BB/TY)

Okyanuslardaki plastiklerin varlığı acil bir çevresel soruna dönüşerek deniz ekosistemlerine ve vahşi yaşama önemli tehditler oluşturuyor. Plastik kirliliği esas olarak iki faktörden kaynaklanıyor: Karadaki yanlış atık yönetimi ve terk edilmiş balıkçılık ekipmanları. Her ikisi de insan sağlığında düşüşe ve........

© Bianet