menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İkiyüzlülük, adalet, iktidar veya aşk, ihanet, intikam: Bir Ziyaret

6 1
13.10.2025

F.Dürrenmatt’ın, İBB Şehit Tiyatroları’ndaki bu sezon başlayan yorumunda yarı brechtiyen sahnelenişi içinde de dile getirildiği gibi, aşk-ihanet-intikam klişesine indirgendiği taktirde ‘arabesk’ diye yorumlarla karşı karşıya kalmış olan Yaşlı Bir Kadının Ziyareti oyunu çok katmanlılığı nedeniyle bir çok açıdan dikkat çekici.

Öncelikle, Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde çok kısa bir süre önce başlamış olmasına rağmen fevkalade oturmuş bir gösteri. Zaten yönetmeni Yıldırım Fikret Urağ, sahne önü ve arkasıyla bu büyük organizasyonu, 12 yıldır düşündüğünü belirtmiş prömiyerde.

180 dakikalık oyunda birkaç sahne dışında düşmeyen tempo; seyircinin, finale doğru, moda tabirle iyice ‘yükselmesini’ sağlıyor. Tabii ki rejinin interaktiviteyi, sona doğru iyice coşturmasının da payı büyük izleyicinin bu artan heyecanında. Zaten Urağ bir kayıtta, yönetmeni provalarda seyirciyi temsil eden kişi olarak tanımlamış ki bu fikrini çok başarılı bir biçimde hayata geçirmiş.

Müzikli oyun olmasının payı ne kadar seyircinin ilgisinin, uzunluğa rağmen kaybedilmemesinde işe yarıyor tartışılır. Ben kimi zaman, şarkı bitse de oyuna dönsek yaklaşımının izleyicide hâkim olduğunu gördüm. (O sıralarda çevremdekilerin telefonlarına dönmesi ile benim şarkının sözlerini dinleyeyim derken onları oyunla bağdaştırmakta güçlük çekişimdir bu kanaati uyandıran).

Özellikle, öğretmenin kırmızı perde önündeki şarkısı, herhalde arkada büyük dekor değişiyor ki bu ‘müsamere’ye muhatabız gibi bir duygu uyandırırken; perde tekrar açıldığında muazzam bir değişikliğin olmadığını görünce iyice anlamsız bulduğum bir performanstı.

Öncelikle oyunun gerçek adı Yaşlı Bir Kadının Ziyareti olmasına rağmen, zamanımızın siyaseten doğruculuğunda ‘yaşlı’ hele ‘yaşlı kadın’ sıfatının bir ayrımcılık gibi duyulabilirliği fikri mi değiştirdi oyunun adını merak ettim: Bir Ziyaret olmuş.

Batı’nın ikiyüzlülüğünü oyun zaten netlikle ortaya koyarken, sahneye derinlik vermekle kalmayıp bu ikiyüzlülüğü güncelleyecek günümüz örnekleriyle arkaya yansıtan video ‘gösterisi’ seyirciye bu mesajın açıklıkla geçmesini sağlıyor. Gazze odaklı olsa da bu görseller, adaleti, hümanizmi dilinden düşürmeyen Batı’nın ikiyüzlülüğünü ve çıkar, özellikle para uğruna her şeyi kalıbına uyduruşunu içeren oyunu güncelleyerek somutluyor.

Başta yarı brechtiyen reji dememin nedeni zaten Brecht’ten çok etkilenmesine rağmen Dürrenmatt’ın, ondan farklı olarak sanatın insanları eyleme kışkırtmasını değil; çarpıklıkları sergilemekle yetinmeyi tercih etmesidir. Bu bağlamda yönetmen ve dramaturgun (Dilek Tekintaş) yazarın söz konusu tercihine çok saygılı olduklarını belirtmek isterim.

Medyanın kendi gerçeğini yaratışının grotesk ve Dürrenmatt’ın trajikomik üslubuna çok denk düşüşünü; gerçeğin ‘elma’ üzerinden sanala tahvil edilişini; Medea ve Tanrı’nın Oyunu’ndan metne bir konservatuvar oyuncu seçimi gibi yabancılaşmayı sağlayarak dahil edilmesini ve tekrar oyun metnine katılmasını; Dürrenmatt’ın üslubunun zedelemeden günümüze taşınmasının ince örnekleri olarakyorumladım.

Yine, ‘sandığa sahip çık’ sloganıyla tiyatro salonunu Meclis’e çeviren rejinin para ve adaletin sözde ikilemini seyirciye oylatması ve bu oyların ‘olması gerektiği’ gibi sözde ‘kamuoyu desteğini’ de yanına alarak kılıfına uydurulması, yine yazarın tarzına uygun olarak bir çözüm için seyirciyi ayaklandırmaktan ziyade, onları bireysel olarak sorgulamaya götürüyor. Yanımdaki genç adamın benim oyumu sorgulaması gibi ikili konuşmalar da tetikleniyor.

Ama burada benim tespitim, içinde bulunduğumuz ‘ötekine’ tahammülü olmayan iklimin de, bu tekil örnek üzerinden tezahürü. Oyum ondan farklıydı ve kendisinin oyunun doğruluğu apaçıkken (!) neden onunkiyle ters oy kullandığımı sordu. Ve oyun öncesinde benimle bir sohbet geliştirmişken, bitince yüzüme bile bakmadan salondan çıkıp gitti!

Yazar-yönetmen-dramaturg uyumunun, tabii ki kurguda içi içe geçmiş bir başka yönüne ise ayrıştırarak değinmek istiyorum.

1956 yılında yazılmış olan bu eser ancak bugün tartışma durumuna geldiğimiz, hatta hala antifeminizmle suçlanabilen bir sorunsalı, bence alt metin olarak dahi değil, paralel bir okuma olarak işliyor. İktidarın cinsiyeti yoktur.

Para üzerinden tariflenen iktidar, 40 yıl önce bir kadının kendisi ondan gebeyken zengin bir kadını tercih eden erkekten, süren aşkına rağmen intikam almasının hikayesi anlatılan. Sadece o erkekten değil; işbirlikçisi bütün kasabadan ve giderek tüm erkeklerden alınan bir intikam bu.

Çeşitli kocaları vasıtasıyla dünyanın en zenginlerinden olan Claire, tıpkı benzeri konumdaki erkeklerin yaptığı gibi kendine istediğinde çok yakışıklı aktör veya Nobel ödüllü bir koca ‘almakta’ ve yine istediğinde onları kapı önüne koymaktadır. Yani erkekten alınan rövanş/intikam, somut mağduriyetini yaratan erkek ve kasabadan başlayarak tüm erkeklere doğru yayılmıştır. Ve bu iktidar karşısında erkek ve kadın herkes artık onun oyuncağıdır.

Parayı veren düdüğü çalar fikri çok erken bir iktidar analizidir Dürrenmatt’ın. Claire, günümüz tüketim örnekleriyle gerçekçi kılınmış bir rejiyle, oyundaki cümlesiyle mealen aktarırsam, kendini geneleve düşüren kasabayı geneleve çevirmiştir. Bireysel intikam alışını ise, iktidara ulaşmış bir kadın olarak, erkek egemen cinsel ilişkilerdeki pozu tersine çevirdiği, erkeğin tabutu üzerindeki cinsel birleşme çağrışımı yaratan sahne sayesinde daha da görünür kılmıştır.

Yaklaşık 45 yıldır yaptığım kadın ve toplumsal cinsiyet çalışmalarında iktidarın cinsiyetinin olmadığını ve feminist hareketin bile artık rövanşizmi/intikamı meşrulaştırarak temel amacına ters düştüğünü gözlemliyorum epeydir. Yani erkekte olan bende olursa, ben de onun gibi davranayım halini. Örtük ya da açık.

Bunu cinsiyetçi ikiyüzlülük olarak kavramlaştıralı da çok yıllar oluyor. İkiyüzlülüğün özellikle Batı-Doğu meselesinde veya siyasi iktidar oyunlarında, ama en çok da bireysel ilişkilerde, ki özel olan politiktir, çok yaygın olduğunu ve derya gibi çalışma ve sorgulama alanları açtığını da biliyorum. Sadece cinsiyetçilikteki ikiyüzlülüğü kavramlaştırıp, teorize edip, örneklememin dahi, işimize gelmediği için çok zor algılandığını, hala anlatamadığımı biliyorum.

Oyundaki ikiyüzlülük vurgusu da, özellikle seyircinin oylaması sürecinde, yine çevremden gözlediğim kadarıyla cinsiyetçilik problematiği fazla bulaştı. Kadının intikamını desteklemek ya da karşı çıkmak gibi.

Claire’in ölümcül intikamını desteklemenin kadının/kadınların rövanşı gibi aklanarak veya bunun tersine reddedilerek algılandığını işittim çevredeki mırıldanmalardan benim oyumun da, farkında olmadığım gerekçelerinden biri budur muhtemelen; çünkü hepimiz cinsiyetçi ikiyüzlüyüz, için için kendi cinsiyetimizi (kişisel çıkarımız bağlamında asla daima değil) kayırıyoruz ve kendi mağduriyetimizin ‘intikamı’ peşindeyiz.

İkiyüzlülükten intikama, aşktan paraya, adaletten güçlünün adaletine günümüz meselelerinin tartışıldığı oyunun bu yönlerini çok görünür kılan, ama militanlığa davet etmediği gibi; sert gerçekçiliği, yazarın üslubunu çağdaşlaştırarak sahneleyen çok başarılı bir ekip var karşımızda.

Öte yandan her şeyin altındaki........

© Bianet