menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kuşaktan kuşağa miras kalan acı ve mücadele: Kayıplarımız nerede?

14 0
23.05.2025

45 yıldır ağabeyi Hayrettin Eren’in akıbetini soran İkbal Eren “30 yıl sadece bir sayıdan ibaret değil, inatla, ısrarla verilen hak ve adalet mücadelesi. O gün doğan çocuklar bugün birer yetişkin oldu” diyor. Ağabeyi Hasan Ocak’ın katillerini aramaya başladığında 19 yaşında olan Maside Ocak, anne ve babasından, yeğenleriyle oğlu da ondan ve kardeşlerinden aldı mücadele mirasını. Babası Abdülmecit Baskın’ı kaybettiğinde henüz 5 yaşında olan avukat Eren Baskın sokaklarda, meydanlarda, adliye koridorlarında adalet ararken büyüyen o çocuklardan biri. Silahların sustuğu barışın konuşulduğu bu günler için “Artık yol daha meşakkatli, daha engebeli ama daha da umutlu” diyor.

Cumartesi Anneleri ve İnsanları, gözaltında kaybettiği yakınlarının akıbetini öğrenmek ve failleri yargılansın diye 30 yıldır mücadele ediyor. Katledilen, hiç bilmedikleri topraklarda kimsesizler mezarlığına gömülen ya da mezarını bile bulamadıkları evlatları ve yakınları için tüm engellemelere rağmen Galatasaray Meydanı’nda hafızayı diri tutmak için buluşuyorlar. Meydanlar yasaklansa da, gözaltına da alınsalar vazgeçmiyorlar çünkü asıl unuttuklarında kaybetmiş olacaklarını düşünüyorlar.

Her yıl 17-31 Mayıs tarihleri arasında etkinliklerin düzenlendiği Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Haftası, bu mücadeleyi daha da görünür kılıyor. 30 yıldır Galatasaray Meydanı’nı terk etmeyen kayıp yakınları barışın konuşulduğu, demokratikleşme adına ciddi beklentilerin olduğu bu günlerde taleplerini bianet’e anlattı.

Maside Ocak, yıllardır dile getirdikleri temel taleplerin hâlâ karşılanmadığını hatırlatarak, “Uğruna ömrümüzü adadığımız mezarsızlık ve cezasızlık son bulsun. Gözaltında kaybetme suçunun, Türk Ceza Kanunu’nda insanlığa karşı işlenmiş suç olarak tanınması gerekiyor. Bu suçun tüm failleri etkin bir biçimde yargılanmalı, cezasızlık uygulamaları sona ermeli” çağrısı yapıyor.

Eren Baskın da yaşanan acıların sadece bireysel değil, toplumsal bir yüzleşme gerektirdiğini vurgulayarak, adaletin yerini bulmasını istiyor:

“Baharın gelişi ve içinde bulunduğumuz ‘onurlu bir barış’ havası kayıplarımızın akıbetine dair daha büyük umutlar beslememize sebep oldu. Maalesef devlet mekanizması her zaman olduğu gibi kendi yarattığı katilini korudu. Katilleri beraat kararları ile de ödüllendirdi. Ama artık yüzleşme zamanı. Eğer onurlu bir barıştan bahsedeceksek geçmişte yaşanmış organize acılara dair de bir sözümüz olmalı. Faili meçhul cinayetlerin müsebbipleri gerçek ve adil bir yargı ile yargılanmalı ve gerekli cezaları almalıdır.”

Her cumartesi açıklamalarını “Kayıplarımızın akıbetini sormaktan asla vazgeçmeyeceğiz” sözüyle bitirdiklerini hatırlatan Baskın, “Bu cümlenin ne denli doğru olduğunu ve sabırla dokunan cümlelerimizin bu onurlu barış çerçevesinde organize acılarla ‘yüzleşme’ ile son bulacağını herkesin bilmesini isterim” diyor.

Cumartesi Anneleri’nin mücadelesi, sadece kendi kayıplarının akıbetini öğrenme çabası değil; aynı zamanda Türkiye’nin hafızasını diri tutma, işlenmiş devlet suçlarının üzerini örtmeme kararlılığının bir parçası.

İkbal Eren, "Cumartesi Anneleri gözaltında zorla kaybetmeleri bu ülkenin gündemine taşıdıktan sonra gözaltında kaybetmelerin önü kesildi. Bu da ülkenin kazanımı değil mi? Keşke herkes bunun farkında olsa da bu mücadele daha çok sahiplenilse... " sözleriyle bu gerçeği özetliyor.

"Acıların azalması çok mümkün değil. En azından kendim için bunu söyleyebilirim" diyen İkbal Eren, taleplerine ilişkin şunları söylüyor:

Hayatımın 45 yılı abimin akıbetini öğrenmek ve faillerinin yargılanması için adalet talebiyle geçti. Neredeyse her gün bu acıyla yaşayan bir insanın acısının azalması pek mümkün gibi görünmüyor. Ancak faillerin yargılanmasını, toplum önünde hesap vermelerini sağlamak ve elbette ki sevdiklerimizin akıbetini öğrenmek, gözaltında zorla kaybetmelere karşı yasal düzenlemelerin yapılmasını sağlamak bizi rahatlatır, verdiğimiz mücadele kısmen karşılık bulur."

Galatasaray Meydanı onlar için kayıplarıyla buluşma mekanı. "Başka gidecek yerimiz de yok" diyen Eren, "Mücadelenin ilk yıllarında oldukça ağır baskılar gördük, basın açıklamalarımız devletin kolluk güçleri tarafından engellenmeye çalışıldı. Çünkü devlet insanları kaybederek suç işlemişti ve bu suçun ifşa edilmesini, konuşulmasını istemiyordu. Hiç vazgeçmedik. Israrımız haklılığımızdan kaynaklanıyor" sözleriyle kararlılıklarına........

© Bianet