Öğretmen gözünden anadilsiz eğitim
“Bir çocuğa anlamadığı bir dille eğitim vermek, ona susmasını emrederek konuşmasını istemektir.”
Dil, bireyin düşüncelerini şekillendiren, duygularını ifade eden ve kültürel kimliğini taşıyan temel bir araçtır. Eğitimde anadilinin kullanılması, öğrenme sürecinin etkinliği ve bireyin bilişsel, duygusal ve sosyal gelişimi için vazgeçilmez bir öneme sahip. Ancak çok dilli ve çok kültürlü toplumlarda, özellikle Türkiye gibi farklı etnik ve dilsel grupların bir arada bulunduğu ülkelerde, bazı çocuklar anadilleri dışında bir dilde eğitim almak zorunda kalıyor. Bu durum, öğrencilerde akademik ve duygusal sorunlara yol açarken, bu öğrencilere eğitim veren öğretmenler için de ciddi pedagojik, duygusal ve yönetsel zorluklar yaratıyor.
Anadilinde eğitim almayan öğrenciler, öğretmenin kullandığı eğitim dilini anlamakta güçlük çeker, bu da sınıf içinde etkili iletişimi engeller ve öğrenme sürecinde kopukluklara neden olur. Öğretmenin verdiği talimatlar, ders içeriği veya sınıf içi etkinlikler, dil bariyeri nedeniyle öğrenciler tarafından tam olarak anlaşılmaz. Bu durum, öğrencilerin derse katılımını azaltır ve öğretmenin anlatımını sürekli sadeleştirme, tekrar etme veya alternatif yöntemler arama zorunluluğu doğurur.
Örneğin, bir fen bilgisi dersinde, karmaşık bilimsel terimler içeren bir metni anlamayan bir öğrenci, yalnızca içeriği değil, aynı zamanda talimatları da kavramakta zorlanabilir. Öğretmen, bu durumda görsel destekler, jest ve mimikler veya bireysel açıklamalar gibi ek stratejiler kullanmak zorunda kalır. Ancak bu uyarlamalar, öğretmenin zamanını ve enerjisini tüketir, sınıfın genel akışını bozar ve diğer öğrencilerin öğrenme sürecini etkileyebilir.
Eğitim sistemleri genellikle baskın dilin (Türkiye’de Türkçe) ihtiyaçlarına göre tasarlanmış müfredat ve materyaller sunar. Bu materyaller, anadili farklı olan öğrencilerin dil becerilerine ve kültürel bağlamlarına uygun olmayabilir. Örneğin, ders kitaplarındaki metinler, hikâyeler veya alıştırmalar, öğrencinin anadilindeki kelime dağarcığını veya kültürel referansları göz ardı edebilir. Bu durum, öğretmeni, öğrencinin seviyesine uygun alternatif materyaller üretmeye veya mevcut materyalleri uyarlamaya zorlar.
Bu uyarlama süreci, öğretmen için ciddi bir iş yükü oluşturur. Örneğin, bir sosyal bilgiler dersinde, Türkiye’deki bir tarih olayını anlatan metni anlamayan bir öğrenci için öğretmen, içeriği basitleştirmek, görsel destekler eklemek veya öğrencinin anadilinde kısa açıklamalar yapmak zorunda kalabilir. Ancak bu tür bireyselleştirilmiş materyallerin hazırlanması, özellikle kalabalık sınıflarda, öğretmenin zamanını ve enerjisini yoğun bir şekilde tüketir.
Anadilinde eğitim almayan öğrencilerle çalışmak, öğretmenler üzerinde yalnızca akademik değil, aynı zamanda duygusal bir yük oluşturur. Dil bariyeri, öğretmenin öğrencilerle sağlıklı bir duygusal bağ kurmasını zorlaştırabilir. Öğrenciler, anlamadıkları bir dilde eğitim alırken sık sık hayal kırıklığı, utangaçlık veya içe kapanma gibi tepkiler gösterebilir. Bu durum, öğretmenin öğrencilerle empati kurmasını güçleştirir ve zamanla yetersizlik hissi yaratabilir.
Örneğin, bir öğrencinin derse katılmaması veya dil engeli nedeniyle davranış sorunları sergilemesi, öğretmenin mesleki özgüvenini zedeleyebilir. Öğretmen, öğrencinin başarısızlığını kendi pedagojik yetersizliği olarak algılayabilir, bu da mesleki tükenmişlik riskini artırır. Öğretmen motivasyonunun temel belirleyicilerinden biri öğrencilerle kurulan duygusal bağdır. Bu bağın zayıf olması durumunda mesleki doyumu ciddi şekilde azalır.
Ayrıca, anadili farklı olan öğrencilerle çalışan öğretmenler, kültürel farklılıkları anlamak ve bunlara duyarlılık göstermek için ek bir çaba sarf etmek zorundadır. Örneğin, bir öğrencinin kültürel normları, öğretmenin sınıf içi beklentileriyle çelişebilir. Bu tür kültürel yanlış anlamalar, öğretmenin sınıf içinde otorite kurmasını zorlaştırabilir ve duygusal yorgunluğunu artırabilir.
Dilsel farklılıklar, sınıf yönetimini önemli ölçüde etkiler. Anadilinde eğitim almayan öğrenciler, öğretmenin kurallarını, beklentilerini veya talimatlarını tam olarak anlamayabilir. Bu durum, sınıf içinde disiplin sorunlarına yol açabilir. Örneğin, bir öğrenci, öğretmenin “sıra olun” talimatını anlamadığı için yanlış davranışlar sergileyebilir, bu da sınıf düzenini bozabilir. Öğretmen, bu tür durumları çözmek için sürekli açıklamalar yapmak, bireysel müdahalelerde bulunmak veya öğrenciyi anlamaya çalışmak zorunda kalır. Bu süreç hem........
© Bianet
