menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İran’da rejim sallanıyor mu? İsrail saldırılarının arkasındaki asıl hesap ne?

8 1
24.06.2025

İranlıların savaşa ilişkin görüşlerinin oldukça çeşitli olduğunu belirten Sara Kermanian “İran'ın geleceği ile ilgili olarak, daha önce özetlenen üç yukarıdan aşağıya dönüşüm senaryosu hâlâ geçerli ve rejim değişikliği giderek daha olası hale geliyor” diyor.

İsrail'in “nükleer programı hedef almak amacıyla” İran’a karşı "Yükselen Aslan" (Rising Lion) harekâtıyla başlattığı saldırılar ile İran ordusunun “Doğru Vaat-3” adıyla İsrail’e yönelik misilleme saldırıları ikinci haftasını doldururken, savaşın bölgesel bir hal alması riski de ortaya çıktı.

ABD’nin İran’ın üç nükleer tesisini bombalamasının ardından, İran Katar’da bulunan ABD hava üssüne yönelik saldırı başlattı. Her ne kadar ABD Başkanı Donald Trump, bugün (24 Haziran) itibariyle iki ülke arasında bir ateşkes anlaşmasına varıldığını söylese de, bölgeden çatışma haberleri de gelmeye devam ediyor.

İsrail hava kuvvetleri tarafından Tahran’a düzenlenen saldırılarda nükleer tesisler, askeri hedefler ve sivil alanlar vuruldu.

Karşılıklı saldırılarda şu ana kadar İran’da bin civarında, İsrail’de ise 24 kişi hayatını kaybetti.

İngiltere Sussex Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde öğretim görevlisi ve siyaset bilimci Sara Kermanian, güncel gelişmeleri, savaşın seyrini ve İran’daki muhalifler ile sol hareketin durumunu bianet’e değerlendirdi.

Trump’ın ‘ateşkes’ açıklamasından önce yapılan bu söyleşide; Kermanian, İran’a yönelik İsrail saldırılarını üç aşamada açıkladı ve İran içerisindeki güç odaklarının dört kategoriye ayrıldığını belirtti.

7 Ekim 2023 tarihinde Hamas militanlarının, İsrail'e yönelik saldırısıyla başlayıp Suriyede Baas rejiminin sona ermesiyle devam eden sürecin bir sürecin ardından şimdi de İsrailin İrana yönelik saldırısıyla başlayan ve iki ülke arasında yaşanan savaş durumuna tanıklık ediyor dünya. İsrailin İrana saldırırken öne sürdüğü argümanlara baktığımızda, İsrailin bu saldırıdaki görünen ve görünmeyen motivasyonu nedir?

İsrail'in (ve ABD'nin) İran'a saldırmasının nedenleri üç aşamada sınıflandırılabilir.

İlk olarak, İsrail'in (ve ABD'nin) en belirgin hedefi, İran İslam Cumhuriyeti'nin (IRI) stratejik yeteneklerini ve tehdit potansiyelini zayıflatmak. Vekil ağlarını hedef alarak zayıflattıktan sonra, şu anda odak noktası İran'ın nükleer altyapısı, füze projeleri ve siyasi yapıya kaydı. Ancak, İsrail ile IRI arasındaki düşmanlığın, uzun süredir her iki ülkenin militarizasyonunu meşrulaştırdığını ve bu militarizasyonun şimdi açık bir çatışmaya dönüştüğünü belirtmek önemli. Bu anlamda, savaş sadece reaktif bir tepki değil, iki devletin karşılıklı olarak birbirini oluşturan kimlikleri ve stratejilerinden kaynaklanıyor. ABD için İran'ın, Rusya veya Çin gibi güçlerle ittifak kurarak emperyalist rekabetlerde ABD'nin çıkarlarını tehdit etmemesini sağlamak da aynı derecede önemli. İran İslam Cumhuriyeti'nin devrilip devrilmediği fark etmeksizin, devletin zayıflatılması gerekli görülüyor, zira bölgesel hegemonyayı genişletmek için stratejik araçların varlığı hem İsrail hem de ABD için bir tehdit oluşturuyor.

İkincisi, stratejik hedeflerin ötesinde, askeri harekat güçlü bir sembolik ve söylemsel boyut taşıyor. Ortadoğu'yu yeniden düzenleme fikri, bölgesel ve küresel güçler arasında uzun süredir dolaşıyor. Bugün, ABD ve İsrail, bu rekabetin galibi ve Abraham Anlaşmaları ile uyumlu ve İran'ın bölgesel vekillerinin ve direniş ekseninin zayıflamasından cesaret alan bu yeniden düzenlemenin merkezi aktörleri olarak kendilerini konumlandırmayı amaçlıyor. Buradaki zafer, hem yurt içinde hem de uluslararası alanda güç gösterisi anlamına geliyor. 7 Ekim'den sonra İsrail'in caydırıcılık söylemine verilen zararın ardından, bu saldırı İsrail'in hakimiyet havasını geri kazanmayı amaçlıyor. ABD de imparatorluk otoritesini sergilemek için defalarca askeri harekatlara başvurdu. Trump'ın “Amerika'yı Yeniden Büyük Yap” sloganı altında, imparatorluk gücünü göstermek için agresif, gösterişçi bir üslup benimsendi ve Amerikan büyüklüğünü ve Trump'ın öncüllerine üstünlüğünü kanıtlayacak alanlar arandı. Kanada ve Grönland üzerinde egemenlik kurma, Ukrayna'daki savaşı sona erdirme ve küresel gümrük vergileri uygulama planları ya şimdiye kadar başarısız oldu ya da ters tepti. Bu bağlamda, İran'a karşı hızlı bir zafer ve nükleer altyapısının yok edilmesi, hem iç seçmenlere hem de işbirliği yapmayan devletlere, ABD'nin istediğini başarabileceği ve başaracağına dair güçlü bir sinyal verecektir.

Üçüncüsü, İran devletinin hem İsrail hem de ABD'nin çıkarlarına uygun şekilde tepeden aşağıya doğru bir dönüşüm geçirme potansiyeli. Bu konuda birkaç senaryo tartışılıyor: İran İslam Cumhuriyeti içindeki elit kesimin değişmesi, monarşinin yeniden kurulması veya Irak modeline göre federalleşme. ABD'nin ilk senaryoyu tercih ettiğini, İsrail'in ise sonuncusunu tercih edebileceğini düşünüyorum - ancak İsrail de zayıflamış bir İran İslam Cumhuriyeti'nden veya hatta onun militan bir örgüt olarak işlev gören, militarizmi ve Filistinlilere yönelik baskıyı meşrulaştıran bir mutasyona uğramış halinden fayda sağlayabilir. Savaş uzarsa ve azınlık gruplar daha aktif bir şekilde dahil olursa, federalleşme senaryosu daha fazla destek bulabilir. Bu senaryoların her biri İsrail ve ABD için potansiyel avantajlar ve riskler barındırıyor. Ancak asıl önemli olan, bu üç senaryonun da zayıflamış bir IRI'yi olduğu gibi bırakmanın yanı sıra, İran'daki demokratik hareketleri marjinalleştirecek, yukarıdan aşağıya yönlendirilmiş müdahaleler gerektirmesidir. Yabancı güçler, İran halkının son ayaklanmalarda ifade ettiği IRI'ye yönelik hoşnutsuzluğunu veya hatta nefretini rejim değişikliği için bir bahane olarak kullanmakla kalmayabilir; bu hareketler içindeki en demokratik ve ilerici sesleri, kendi çıkarlarına hizmet etmeyeceklerinden korkarak etkisiz hale getirmeye çalışabilirler. Radikal demokratik özlemleri marjinalleştirmenin ve demokratik hareketlerin bölgesel dayanışmasını engellemenin, İsrail'in İran'daki devlet dönüşümünü desteklemesinin nedenleri arasında yer aldığına inanıyorum.

Bu çatışma durumundan yola çıkarak, İran ve çevre coğrafyasında nasıl bir gelecek projeksiyonu görünüyor? İsrail ne kadar daha saldırabilir, bu saldırılar devam ederse, İran ne tür aksiyonlar gösterebilir?

ABD, Trump'ın söylemleriyle uyumlu ve Amerikan seçmenlerine güç sinyali veren hızlı ve kesin bir zaferden muhtemelen fayda sağlayacaktır. Ancak geçmiş müzakereleri baltalayan aynı dinamik devam ediyor: Ne İran İslam Cumhuriyeti ne de ABD, temel kırmızı çizgiler konusunda esneklik gösterdi. Bu çıkmaz, İran ile İsrail arasında doğrudan çatışmayı kaçınılmaz hale getirmiş ve İran İslam Cumhuriyeti'nin teslim olmayı reddetmeye devam etmesi, ABD'nin müdahalesini de aynı şekilde kaçınılmaz hale getirdi. Taraflar taviz vermedikçe, diplomasi vaadi boş kalmaya devam edecek, tıpkı şu anda olduğu gibi.

Bu aşamada da İran İslam Cumhuriyeti, ABD'nin taleplerine tamamen boyun eğerse, savaş en azından geçici olarak sona erebilir. Ancak İran İslam Cumhuriyeti bu şartları reddettiği sürece, özellikle İsrail olmak üzere, savaş devam edecektir. Amaçları, rejimin kendini yeniden inşa etme veya konsolide etme şansı bulamadan, İran İslam Cumhuriyeti'ni sadece askeri olarak değil, yapısal olarak da zayıflatmak. Hamaney'i hedef almama kararı, kampanyayı uzatmak için bir gerekçe olarak hizmet edebilir ve İran İslam Cumhuriyeti'nin devlet aygıtının ve gelecekteki toparlanma için altyapısının tahrip edilmesine devam edilmesini sağlayabilir.

ABD'nin çatışmaya müdahil olması, İran'ın Arap devletlerindeki Amerikan üslerine saldırı olasılığını artırarak, diğer bölgesel güçleri de savaşa çekebilir. Nitekim İran bugün Katar'daki ABD üslerine bir saldırı düzenledi ve Katar yetkilileri tarafından doğrudan misilleme yapma hakkını saklı tuttukları konusunda uyarıldı. Ancak saldırının ABD'ye önceden bildirildiği ve Amerikan kayıplarına yol açmadığı bildirildi. Saldırı, Al Udeid üssüne bile ulaşmamış gibi görünüyor. İran İslam Cumhuriyeti stratejik bir ikilem içinde görünüyor: İsrail ve ABD'ye maliyeti artırarak savaşı uzatmaktan en çok kazançlı çıkacak olan İran, bunu yaparak rejimi değiştirilmiş bir biçimde koruyabilecek elitlerin önderliğinde bir iç dönüşümün sınırlı olasılığını bile ortadan kaldırma riskini göze alıyor.

İran'ın geleceği ile ilgili olarak, daha önce özetlenen üç yukarıdan aşağıya dönüşüm senaryosu hâlâ geçerli ve rejim değişikliği giderek daha olası hale geliyor. İran İslam Cumhuriyeti aynen kalırsa veya elitlerin ayarlamalarıyla ayakta kalırsa, özellikle aktivistlere, dini azınlıklara ve ulusal veya etnik topluluklara yönelik baskıyı neredeyse kesin olarak yoğunlaştıracaktır. Azınlıkların yaşadığı coğrafyaların güvenlikleştirilmesi, özellikle marjinalleşmiş bölgelerde derinleşecek ve yerel baskı riskini artıracak. Federal bir yapı daha sürdürülebilir olabilir, ancak bu yapı, ataerkil elit düzeyinde anlaşmalarla değil, yerel halkın gerçek anlamda güçlendirilmesiyle ortaya çıkmadıkça, sivil ayaklanmalara neden olabilir.

Yabancı destekle farklı ama aynı derecede merkezi bir rejim -örneğin monarşik bir hükümet- kurulursa, kısa veya uzun vadede benzer dinamikler ortaya çıkabilir. Dahası, dönüştürülmüş bir IRI yeni devletten dışlanırsa, Esad'ın Suriyesi gibi zayıflamış bir biçimde ya da geri dönüşünü bekleyen militan bir güç olarak hayatta kalabilir.

Daha umut verici bir son senaryo hayal etmek istiyorum: İran’ın ulusal ve etnik çeşitliliğini en azından tanıyan, ataerkil ve otoriter normları reddeden ve eşitlikçi ilkelere dayanan kapsayıcı bir vizyonla temellenmiş demokratik bir geçiş süreci.
Ancak böyle bir geleceğin gerçekleşmesi, tabandan güçlenme ve özörgütlenme gerektirir ki, mevcut savaş ortamı bu koşulları son derece zorlaştırmaktadır.
Bugün en acil ihtiyaç bu olsa da, yapısal olarak en az desteklenen yine de demokrasiye dayalı geleceklerdir.

Bu savaştan öncede İran halklarının rejime olan öfkesini biliyoruz bunun en somut örneğini yakın zamanda Jina Emininin öldürülmesinden sonra gelişen protesto eylemlerinde gördük. İsrail ve rejim arasında başlayan bu savaş İranda yaşayan çeşitli halk kesimleri, etnik ve dini unsunlar nasıl bakıyor?

İranlıların savaşa ilişkin görüşleri oldukça çeşitli. Diasporadaki konumumdan bakıldığında – İran'da internet kesintilerinin sık sık doğrudan iletişimi kesintiye uğrattığını belirtmek önemli – hem ülke içinde hem de yurtdışında yaşayan İranlıların bir kısmı savaşta bir fırsat görüyor. Bunların çoğu, yukarıdan aşağıya bir iktidar geçişini destekleyen kraliyetçilerdir. Diğerleri ise, yıllarca süren baskıdan bıkmış olarak, savaşın yıkımında demokratik dönüşüm için bir fırsat........

© Bianet