Cumhuriyet’e giden yol ve ötesi gelin birlikte ant içelim
Tarih 24 Temmuz 1923...
Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti’ne dayatılan Sevr Anlaşması yok sayılarak Millî Mücadele’ye devam edilmiş.
İçte İstanbul Hükûmeti’ne, saltanat ve hilafet ve de emperyalistlerden emperyalist beğenen “muhiplerine”, Ankara’nın etrafını isyan ateşiyle çeviren araçlarına ve de tüm efendilerine karşı dimdik ayakta durmuş onlara diz çöktürmüşüz.
Lozan Barış Antlaşması’yla kendi millî sınırlarımızı kendimiz çizmişiz.
2 Ağustos 1923’te ikinci Büyük Millet Meclisi çalışmalarına başladı.
Mudanya Mütarekesi’nin hemen sonrasında 1 Kasım 1922’de saltanat kaldırılmış, 17 Kasım 1922’de son padişah İngilizlere sığınmıştı.
18 Kasım 1922’de Abdülmecit Türkçe dualarla halife seçildi.
O makam da Türkiye’nin bağımsızlığı önünde bir engel oluşturduğunda 3 Mart 1924’te ömrünü tamamlayacak ve halifelik de kaldırılacaktı.
İtilaf Devletleri donanmaları 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması’yla 13 Kasım 1918'de Haydarpaşa önlerine demirlemişti. İstanbul 16 Mart 1920 resmi olarak işgal edilmişti…
İşte 2 Ekim 1923’te yabancı işgal kuvvetleri İstanbul’u terk etmek zorunda kaldı; artık bir tane bile yabancı asker çizmesi topraklarımızı kirletemezdi.
6 Ekim’de Türk ordusu İstanbul’a girdi.
9 Ekim’de İsmet İnönü ve 14 arkadaşı Ankara’nın başkent olması için bir önerge hazırladılar. Önerge kabul edildi.
Emin adımlarla Cumhuriyet’in ilanına gidiyorduk.
İsviçre’nin bu küçük şehrinde o “büyük devletler” sonunda ellerini yukarı kaldırmışlardı.
“Tamam” dediler, “pes!”
Biz Mehmetçiğiyle, kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla… Bu kahraman Türk ordusuna ve milletine boyun eğdiremedik.
Yedi devlet birden bütün silahlarımızı kuşandık, üzerlerine gittik, aç susuz bıraktık ama onlar yoktan var ettiler, iki çoraptan birini buldular, iki öküzden birini… emperyalizmin doğru bir tahlilini yaptılar, doğru bir önderlikle dünyada bir ilk devrimi başarıya ulaştırdılar.
Ama durun daha devamı vardı.
Evet 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması imzalanmıştı. Türkiye, haklarını Sevr koşullarını dayatanlara o ünlü diplomasi cambazlarına, dünyanın dört bir yanında efendilik taslayanlara bağımsızlığını ve kendi koşullarını tasarladığı gibi ve o ölçüde kabul ettirmişti.
Ama o arada yerle bir edilen “mahv-ı perişan” edilen, tarihe geçecek ve bütün mazlum milletlere bahtını aydınlatacak kapıyı açan başka bir şey daha vardı.
“Sevr koşullarını” kabul etmekten başka çare yok, he diyelim en zararla devam edelim… Bu dönemi böyle atlatalım… Zorluklar içindeyiz mecburuz… Diyen anlayışlar da yenilmişti.
Türk Devriminin ilerleyişinde önüne hep çıkan iki çizgi mücadelesi!
Beddualar tutsa çoktan iki gözü de kör olurdu… Hep yanlış yol gösteren çizgi… Bi bitmedi gitti… Yeniyoruz… Yeniyoruz… Yeniden kafasını uzatıyor.
Tarih işte bize onun için gerekli.
Önümüze bakmak için.
İnönü, Lozan’da imzalar atıldıktan sonra........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein