menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Dünya Sevgililer Günü’nün ardından pırlanta ekonomisi - 1

18 1
17.02.2025

Geçen haftaki ‘Dünya Sevgililer Günü’ne Alternatif Bakış’ başlıklı yazım çalıştığım İstanbul Arel Üniversitesi tarafından basın bülteni haline getirilip basına servis edilince özellikle Anadolu medyasında oldukça geniş yer buldu. Geçen haftaki yazımda pırlanta ekonomisini başka bir yazıda ele alırım demiştim. Arayı soğutmadan ona da yer verelim. Çünkü bir de geçen haftaki The Economist dergisinde öne çıkan başlıklardan biri de ‘Çakma pırlantaların ekonomisi’ idi.

Armağan olarak anılan değerli taşlar içinde son yıllarda pırlanta, aşk-sevgi simgesi haline geliverdi. Volkanik patlamalarla yeryüzüne çıkan taştan yapılan pırlanta Avrupa derebeylik döneminden bu yana evlilik ve bağlanmanın, eşsiz, sonsuz aşkın simgesi olarak görülmekte ve armağan edilmektedir. Bu her pırlantanın tek ve eşsiz olmasıyla ilişkilendirilmiştir.

Titanic filminde ‘okyanusun kalbi’ ve sonsuz aşkın simgesi olarak sunulan ‘mavi elması’ filmi izleyenler bilir. Hatta sonradan bu elmasın II.Abdülhamit’e ait olduğu ve kara elmas denildiği savlanmıştı. Bir de tekellerin elmas madenciliğinin kanlı ve karanlık yüzünü anlatan filmler var, örneğin, 2006 ABD yapımı olup, 2007’de Türkiye’de de vizyona giren Edward Zwick’in yönettiği Kanlı Elmas filmi. 1990’ların Sierra Leone’sinin iç savaş ortamının konu alındığı filmde kaçak elmas ve silah ticareti arasındaki korkunç bağlantı net bir biçimde anlatılıyor.

De Beers adlı şirketin 1940’larda ‘elmas sonsuz dek kalıcıdır’ reklamı oldukça etkileyiciydi. Kim aşkının sonsuza dek kalmasını istemez ki?

Pırlanta (Diamond) ismi Yunanca sert ve kırılmayan anlamındaki ‘Adamas’tan geliyor. Yerkabuğunun 150 km. kadar derinliklerinde sıcak ve basınçla kristalleşen karbon atomlarından oluşan ve volkanik patlamalarla yeryüzüne çıkan taş, kesim ve biçimine göre elmas ya da pırlantaya dönüşmektedir. Pırlanta daha parlak, daha zor yani daha çok yüzey kesimli ve alt kısmı kubbe gibidir. Elmasın alt kısmı düz, yüzey sayısı ise 12 ile 37 adet arasında değişmektedir. Elmasın değeriyle, pırlantanın değeri kıyaslandığında, pırlantanın işçiliği daha ince olması nedeniyle daha değerlidir. Taşların yüzde 95’i renksiz, diğer kısmı renkli olup fantezi olarak adlandırılır, örneğin kıt olan Avustralya pembe pırlantası.

Pırlantanın tarihsel gelişimine bakarsak, M.Ö. 800’de Hindistan’da bulunan ilk elmas taşı, daha sonra Brezilya’da (18.yy), Güney Afrika’da (1866), Rusya’da (1948), Avustralya (1979) ve Kanada’da(1990) bulunur. Bu taş, Romalılar tarafından 'tanrının gözyaşları', Yunanlılar tarafından Eros'un okunun ucundaki taş, Hindistan kralları güç ve iktidar olarak algılanmıştır. Taşın adını aldığı ‘adamas’ zorlanamaz, fethedilemez demektir. Eski çağlarda, yenilmezlik ve sihrin bir parçası olarak, elmas sahibi olabilmek, yalnızca kral ve toplum liderlerinin tekelindeydi. Ayrıca elmas çıkarılan yerlerin sınırlı olması (yalnız Hindistan) ve madencilik tekniklerinin ilkelliği hem elmas miktarı hem de kalitesini olumsuz etkilemekteydi. Buna rağmen özellikle Hint Kralları sahip oldukları bazı eşsiz elmaslarla (İdol........

© Aydınlık