Nereye payidar, nereye?
Hepimizin üzerinde anlaştığı bir gerçek var: Bizlere bir şeyler oldu ve çok değiştik! Türk toplumu böyle değildi ve şimdi başka türlü bir topluma sahibiz. Yani, nur topu gibi bir toplumsal kişilik bozukluğu hastalığına sahip olduk.
Otuz sene önce aklımızdan bile geçiremediğimiz gerçeklikler, bugün artık hayatlarımızın birer parçası. Ve bundan hiçbirimiz memnun değiliz. Ama durum giderek daha da vahimleşiyor, bunu da hepimiz kabul etmekteyiz.
Bugün, son on beş gündür yaptığımız Singapur ve Endonezya seyahatlerimizde, Türkiye’nin değişen kültürü konusunda başımıza gelenleri, yaptığımız gözlemlerle ilk elden anlatmaya çalışacağız.
Esenboğa Havaalanında başlıyor maceramız. Yabancı bir havayolu ile gideceğiz Singapur’a. Elimizde sazımız, biletimizi gösterip, uçuş kartımızı alacağız. Çok pozitif bir şekilde yaklaşıyoruz o havayollarının Türk çalışanlarına. Pasaportumuzu verip bavulumuzu koyuyoruz kantarın üzerine.
Tam o sırada, adının Burak olduğunu göğsündeki etiketten okuduğumuz uçuş yetkilisi genç, elimizdeki saza takıyor kafasını. “Bunu uçağın içine taşıyamazsınız” diyerek başlıyor seyahatimizin tadını tuzunu kaçırmaya. Anlatıyoruz, Singapur ve Endonezya’ya Türk kültürünü götürdüğümüzü, Yunus Emre ve Mevlana’nın da bizimle gittiğini falan. Ezberlemiş gibi döktürüp duruyoruz.
Ama bizim Burak, kalesini kahramanca savunan bir Orta çağ şövalyesi edalarında, Nuh diyor Peygamber demiyor. İlle de bizim elimizdeki sazı alıp, yüzlerce bavulun tam ortasına atacak ve Singapur’da paramparça bir enstrümanı elimize verecek! Biz de savunma yapmak için kırk dereden su getiriyoruz.
Son 40 senedir, aklınıza gelebilecek her havayolu ile seyahat yaptığımızı ve ilk defa birilerinin, özellikle de elimizdeki sazın sahibi bir kültürden bir Türk’ün, bu derece saldırısına uğradığımızı anlatmaya çalışıyoruz.
Hatta etkilemek için “Bak senin adın Hazreti Muhammed’in atının adı, bunu da hatırlasana” filan gibi ilgili-ilgisiz bir sürü laf da ediyoruz. Bizim kahraman delikanlımız, kafaya takmış ya, ya sazımız için de 750 dolara bir bilet aldıracak bize, ya da yüzlerce bavulun taşındığı uçağın deposuna gönderecek.
Tam yarım saatlik tartışma sonunda, Burak başladığımız noktaya geri dönüp, elimizdeki sazı içeri taşımaya izin veriyor ama tam anlamı ile teslim olmuş görünmemek için, sırtımızdaki çantayı sırtımızdan alıp, uçağın altına........
© Aydınlık
visit website