Köye dönen Ferdi Tayfur ile John Denver
Türk milleti, ölenin ardından sadece “Allah rahmet eylesin” deme geleneğinden, ölenin öldüğü gün gerekli-gereksiz, genellikle de aleyhte sözler söyleyen bir kültürel değişime girmiş durumda galiba. Bunu en son Muazzez İlmiye Çığ ve Ferdi Tayfur’un ölümü ile başlayan tartışmalarla devam ettirmekte. Hiç istekli olmamama rağmen, bir iki söz de biz söyleyelim deyip, “Godot’u Bekleyen Aydın Tayfamız” başlıklı yazımızı haftaya bıraktık. Aslında arabesk şarkılar ile arabesk aydın kültürü arasında vazgeçilmez bir bağ olduğunu, Ferdi Tayfur’un ölümü bir kere daha tescil etmiş durumda. Birbirine zıtlarmış gibi görünseler de Kadıköy aydın kalabalığının dünyaya bakışı ile, arabesk şarkıların dünyaya bakışı, tıpa tıp aynıdır bizce. Bir çaresizlik, bir aşırı memnuniyetsizlik, bir öldük-bittik-yandık edebiyatı, bu iki zıt kutbu birleştiriveriyor, biraz yakından incelersek. Elbette, ne de olsa her iki kültürel yapı da Türkiye’nin bağrından çıktığı için, benzerlik te kaçınılmaz. Biz, yaklaşık 50 senedir Arabesk kültürünün gelişimine şahit olmuş ve müziğin hep ortasında bulunmuş bir müzik adamı olarak, yine de bu iki kutup arasında, arabeskin daha halk işi ve Türk işi olduğunu düşünenlerdeniz. Bunu biraz açıklamak gereği olabilir, başlayalım o zaman.
1980’li yılların kasvetli darbe sonrası günlerden birindeydik. Ankara Halk Tiyatrosu’nun müzik direktörü olarak, rahmetli Erkan Yücel ağabeyimize yardım etmeye çalışmaktaydık. Misyonumuz sadece tiyatro oyunları sergilemek olmadığı için, Ankara’nın ortasındaki Menekşe Sokağında yer alan salonumuzda, arada bir paneller ve konferanslar düzenlemek de bizim görevlerimizdendi. O günlerde, sanırım Orhan Gencebay’ın “Bir Teselli Ver” şarkısı zirvelerdeydi ve bundan dolayı panelimizin konusunu, Arabeskin Sosyal Temeli ve Geleceği gibi bir başlıkla seyircilerimize sunmuştuk. Panele, kendisi de Türkiye’nin en gelişmiş müzik adamlarından biri olan Ertuğrul Bayraktar, Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulundan Önder Şenyapılı ve sanırım Ünsal Oskay da katılmışlardı. Biz de “moderatör” olarak tartışmanın içindeydik. O panelde neler konuşulduğunun aslında fazla önemi yok. Çünkü aradan tam 45 sene geçmiş durumda. Burada bizi rahatsız eden gerçek, sanki Türkiye’nin çağdaş başka problemi yokmuş gibi, hele de önde gelen arabeskçilerden olan Ferdi Tayfur’un ölümünün ertesi günü, bu tartışmanın, hem de oldukça seviyesiz şekilde yeniden ortaya atılması oldu.
Türkiye’miz, herkesin toplumda yerini belli ölçülerde bildiği, anlamadığı konularda fikir beyan etmekten nispeten kaçındığı ve uzmanlık alanı dışında öyle aşırı iddialarda bulunmadığı Türk insanı tipinden, herkesin “her şeyi bildiğini zannettiği, ama sözde uzman olduğu alanda bile öyle fazla bir şeyden anlamadığını anlamayan” bir insan tipine doğru evrim geçirdi. Böyle olunca da sap ile samanın birbirine karıştığı, sapçı ile samancının da el ele nurlu ufuklara açıldığı bir zamana devrilmiş olduk. Bunu hemen her konuda, hemen her dakika,........
© Aydınlık
![](https://cgsyufnvda.cloudimg.io/https://qoshe.com/img/icon/go.png)