ABD’nin iki ada stratejisi: Kıbrıs ve Grönland
Deniz ticaret yollarının kontrolü ile güç, birbirleri ile bağlantılı konulardır. Başka bir ifade ile, dünya deniz ticaret yolları ağındaki orantısal kontrol payı, bir devletin diğerlerini yağma kabiliyeti anlamına gelebileceği gibi, kendini yağmadan koruma kabiliyeti anlamına da gelir. Bu nedenle, hangi oranlarda sahip çıkılabildiğine bağlı olarak devletlerin gücünü tayin eden dünya deniz ticaret yollarının kendi içinde bir hiyerarşisi vardır. Üretimin olmazsa olmaz koşulu olan uluslararası arz ve talebin en yoğun yaşandığı Eski Dünya coğrafyalarını birbirine bağlayan Avrasya Güney Deniz Ticaret Yolu, yüzyıllardır, bu hiyerarşinin en tepesindedir. Trans-Pasifik, Trans-Atlantik ve kuzey-güney okyanus rotaları ise; Avrasya Güney Deniz Ticaret Yolu’na eklemlenmeye çalışan “ikincil düzey” ulaştırma hatlarıdır.
Kuzey Kutup Dairesi içinde bulunan ve Akdeniz’in 5 katı, Hint Okyanusu’nun da 1/6’sı büyüklüğündeki Arktik Okyanusu’nu kaplayan deniz buzlarının küresel ısınma nedeniyle, yavaş yavaş erimekte olduğu 40 yıl önce keşfedilmişti. Arktik buzlarındaki her 10 yılda yüzde 12,85 oranında gerçekleşen erime, Avrasya’yı, hatta Amerika’yı kuzeyden –buzkıran kullanmadan- katedecek, daha verimli bir deniz ticaret yolunun 2040’larda işlerlik kazanacağını gösterdi. Yüzyıllardır, emperyalist Batı tarafından güneyden, batıdan ve doğudan karaya itildiği için sıcak denizlere kavuşamayan, yani deniz ticaret yolları üzerinde kontrol sağlayamayan Rusya’nın ayağına 2040’lardan itibaren işlek sıcak denizler kendiliğinden gelmiş olacaktır. Anlayacağınız, 20 yıl sonraki Rus deniz jeopolitiği, bugünkü gibi, çaresizlik sarmalı içinde olamayacağından ABD, emperyalist düzenin bozulacağı endişesi içine düşmüştür.
Yakın coğrafyadaki meselelere geniş açılı bakılmamış olması, çoğu uzmanın Arktik Deniz Yolu’nun yeni doğmuş bir jeopolitik bebek olduğunu anlamalarını geciktirdi. İsveç ve Finlandiya’nın son 2 yıl içinde apar topar NATO’ya alınmasının yol açtığı şaşkınlık, dar açılı bakışın bir sonucuydu. Batı’nın bu hamlesini yeterince sorgulamayan Türk Hükûmeti bile, konuyu “terörle mücadele” ekseninde sınırlı bir fırsat penceresi olarak görmeyi tercih etmiştir. Oysa, Arktik dairenin içinde olan bu iki devletin NATO üyeliği, Batı tarafından, Rusya-Ukrayna Savaşı ile bağlantılı gösterilmeye çalışılsa da, aslında ABD’nin yakın gelecekte Avrasya deniz ticaret yolları uğruna yapmak zorunda kalacağı savaş hazırlıklarının önemli bir ayağı idi. İzlanda, Norveç, İsveç ve Finlandiya’nın bir bütün olarak Arktik-Avrupa deniz bağlantısına jeopolitik baskı uygulama kabiliyetinin bulunduğu, oldukça net bir tablodur.
ABD’nin 2024 sonuna kadar gün yüzüne çıkmamış Kanada, Grönland ve Panama Kanalı üzerindeki “egemenlik” taleplerini, Trump’ın ABD Başkanlığı görevine başlamadan önce “ağzından kaçırmış olması”, dünya kamuoyunun Arktik’in henüz kartopu olan, ama bir çığa dönüşecek jeopolitik gücünün nelere kadir olduğunu -geç de olsa- fark etmesini sağladı.
Arktik dairenin içindeki Grönland, dünyanın en büyük adasıdır ve Rusya’nın kuzey kıyılarına tam karşıdan bakmaktadır. Kanada’nın, Arktik Okyanusu içinde, yine Rusya’nın kuzey kıyılarına hâkim, irili ufaklı 36 bin 500 adası bulunmaktadır. Panama Kanalı ise, Arktik Okyanusu’nda yaşanacak savaşta, Atlantik veya Pasifik’ten birinin üzerinden diğerine süratli sıklet merkezi oluşturma inisiyatifini ABD’ye tanıyacak en kritik coğrafyadır. Anlayacağınız ABD, savaşa sürüklenmesi kaçınılmaz olan Arktik bölge jeopolitik güç mücadelesinde, zor koşullarda geri adım atma olasılığı bulunan Kanada, Danimarka ve Panama devletleri ile değil; buraları “egemenlik” alanına dönüştürerek inisiyatifi doğrudan kullanmak istemektedir.
Durumu özetlersek;
-Rusya, yüzyıllardır özlemini duyduğu jeopolitik güç fırsatını, değişen küresel iklim şartları sayesinde eline geçirebilecektir.
-ABD’nin Asya-Pasifik’teki müttefik ve ortakları ile çevrelediği Çin’in denize çıkışını artık önleyemeyeceği; hatta, Çin’in deniz ve karadaki tüm Avrasya ticaret yolları için mücadelede avantajlar elde ettiği açıktır.
-Türkiye, Mısır ve İran gibi emperyalizmin oyuncağı olmaktan bunalmış Batı Asya devletleri, jeopolitik güçlerini kullanarak daha fazla denize çıkma eğilimleri........
© Aydınlık
