Gassal dizisi üzerine: Ölülerin manzaraya ihtiyacı yok
“Hiçbir dua yerine getiremez,
Benim kainatlardan uzaklığımı.
Yıkamasınlar vücudumu, yıkamasınlar,
Çılgınca seviyorum sıcaklığımı…”
Haftasonu TRT yapımı Gassal dizisini bir solukta izledim. Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “Ölü” şiiri mısra mısra geçti gözlerimin önünden. Belki dizinin yapımcıları görür de ikinci sezonun bir yerinde okunur bu şiir. Çünkü Dağlarca’nın yazdığı şiirin karşısına dikilmiştir Gassal Baki. Dağlarca’nın “yıkamasınlar vücudumu” çağrısıyla Gassal Baki’nin “ölünce beni kim yıkayacak” haykırışı aynı nehrin iki koludur.
Ölüm meçhuldür yaşayanlar için. Ama ölümden sonra kalan acı hakikattir. Her yanımızda ölüm var. Salgınlarda, depremlerde ölüyoruz. Kazara da ölüyoruz, cinayetle de. Yok yere de ölüyoruz, bir işe de yarıyor bazen gidişimiz. Şehit oluyoruz, mevta oluyoruz, müteveffa oluyoruz. (Bakmayın “oluyoruz” diye çoğul konuştuğuma Baki’nin dediği gibi ölüm tek kişilik bir eylem.) Nihayetinde yaşayan herkes gibi vefat ediyoruz. Ekranda duyduğumuz ölü sayılarındaki acının dirhemi düşüyor mu sinemize?
"Empati mempati"den söz etmeyeceğim, duygudaş olmak, yüreğini başkasının yüreğinin içine koymak! Gassal dizisini izleyen bizlerin uzun zamandır yapmadığı şeyin bu olduğunu düşünüyorum. Gazze’de, Şam’da, İran’da veya yurdumuzda ölenler için sarsılmayan vicdanların titreyişidir duyduğumuz sesler. Arkadaşının başına gelen belayı önlemek için koşan Gassal Baki’nin ayak seslerine sarılmamız boşuna değil. Sımsıkı tutunduk o seslere. Uzun süredir öyle koşmuyoruz belki de bir yere. Oysa bir acıyı önlemek için cansiperane, yalınayak koşmaktır hayat. Yaşayan ölü olmaktır öteki türlüsü. Dizi sayesinde çevremizdeki onca acıya rağmen başaramadığımız duygudaşlığı, yüreğini başkasının yüreğinin içine koymayı becerdik sanıyorum. Bu yüzden bu diziyi yazanlara, yapanlara, çekenlere temenna veriyorum. Hürmeti sonuna kadar hak ediyorlar.
Gassal Baki yalnızca ölülerimizi yıkamadı dizi boyunca. Toprağa verdiğimiz erdemlerin de cenaze törenlerini düzenledi. Zarafeti, nezaketi, paylaşmayı, alçakgönüllüğü, sadakati, vefayı, komşuluğu, arkadaşlığı her duyarsızlığımızda birini daha uğurladık. Çocukları sosyalleştirmek için eve tıkmamızı da eleştirdi. Dört çeşit yemeğin derdine düşüp cenazemizi yerde bırakan bencilliğimizi de yüzümüze vurdu. Törenselliğin her türlü duyguyu gölgelemesini “Yas öyle bir şey değil. Yası olan cenazeye ayıcıklı pijamayla gelir.” diyerek anlattı. Kendinizi değil de sevdiğimizi teneşirde görmenin ne demek olduğunu, hoşgörüyü kenara........
© Aydınlık
![](https://cgsyufnvda.cloudimg.io/https://qoshe.com/img/icon/go.png)