Su savaşları: Küresel ısınmadan küresel dönüşüme
Son dönemde İran yönetimi, özellikle Irak ve Afganistan’a akan sınır aşan nehirlerdeki su miktarını azaltma ya da tamamen kesme yönünde açıklamalar yaptı. En dikkat çeken söz, İranlı yetkililerin -özellikle Enerji Bakanlığı ve bazı milletvekilleri aracılığıyla- dile getirdiği “Su kaynaklarımızı kesmek zorundayız, aksi halde kendi halkımız susuz kalacak.” çıkışı, sadece iç politik bir hamle değil; bölgesel bir uyarı sinyaliydi. Aynı zamanda bu ifade, sınır aşan sular üzerinde yükselen yeni jeopolitik gerçekliğin ilk satırlarını yazıyor. Tıpkı doğalgaz, petrol, enerji güvenliği gibi; artık su da bir stratejik silah, bir jeopolitik koz olarak masada.
İsrail’in yıllardır Suriye’nin güneyindeki su kaynaklarını –özellikle Golan Tepeleri ve Yermuk Nehri havzasını– kontrol altına alma çabası, bölgede suyun jeopolitik önemini en net gösteren örneklerden biridir. Bu çaba yalnızca Suriye’nin değil, Lübnan ve Ürdün’ün de su güvenliğini doğrudan etkileyen bir denklem yaratmaktadır. İsrail için su, askeri kontrol ile iç içe geçmiş bir güvenlik meselesi olup işgal altındaki bölgelerden sağladığı kaynaklar ülkenin tarımsal ve kentsel ihtiyaçlarını karşılamada kritik rol oynamaktadır. Ayrıca İsrail, coğrafi olarak Dicle-Fırat havzasının dışında olsa da uzun vadeli stratejik planlamalarında Türkiye’nin sularını potansiyel bir dış........
© Aydınlık
