GKRY–İsrail askerî işbirliğinin perde arkası ve Barak MX’in stratejik şifreleri
Doğu Akdeniz’deki güç dengeleri son yıllarda Kıbrıs Adası etrafında şekilleniyor. Gazze savaşı ile İran‑İsrail geriliminin yarattığı dalgalar, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile İsrail arasındaki savunma işbirliğini hızlandırdı. Rus menşeli sistemlerden kaynaklanan bakım ve yedek parça sorunları, GKRY’yi alternatif tedarik arayışına itti; bu arayışın sonucu olarak 2024’te İsrail menşeli Barak MX hava savunma sistemi (Barak MX) gündeme geldi.
Resmî açıklamalar sınırlı olsa da medya ve uluslararası ajanslar 2024 sonundan itibaren Ada’ya bazı Barak MX bileşenlerinin ulaştığını yazdı. Türkiye bu gelişmeyi “bölgesel istikrarı bozma” potansiyeli taşıyan bir adım olarak değerlendirdi; Ankara’nın tepkisi, geçmişteki S‑300 krizini hatırlattı. 1997’de Güney Kıbrıs’a S‑300 radarları konuşlandırılması planı, bölgeyi uzun süre gergin tutmuştu.
Barak MX, teknik ayrıntılarıyla anıldığında karmaşık görünse de anlamı basit: bu sistem, Ada’ya konuşlandırıldığında bir “hava koruma kubbesi” yaratabiliyor. Sistemin radarlarında kullanılan AESA (Active Electronically Scanned Array-Aktif Elektronik Taramalı Dizi) teknolojisi, daha hızlı ve çok hedefli takip imkânı sağlıyor. Ayrıca sistemin modüler yapısı, kısa, orta ve uzun menzilli önleyicilerle birden fazla tehdide (uçaklar, helikopterler, İHA/SİHA’lar, seyir füzeleri vb.) karşı katmanlı savunma kurmaya olanak veriyor. Açık kaynaklarda yer alan bilgiler, bazı bileşenlerin 100–150 km civarında etkili olabileceğini gösteriyor; bu da Türkiye kıyılarına ve Kuzey Kıbrıs (KKTC) çevresine dair uçuş planlamasında yeni kısıtlar anlamına geliyor.
Operasyonel açıdan iki nokta öne çıkıyor: Limassol (Limasol) Limanı ve Paphos yakınlarındaki Andreas Papandreou Hava Üssü. Limassol, konteyner ve Ro‑Ro (Roll‑on/Roll‑off-tekerlekli araçların rampadan gemiye girip çıkması-) gemi trafiği sayesinde........
© Aydınlık
