Çağdaş Sanatın Sahtekârlığı-6 Bir norm olarak vasatlık
Önceki yazımda vasatlığın, bir istisna değil, çağdaş sanatta norm haline geldiğine değinmekle yetinmiştim. Yüzeyde duran bir tespitti o; şimdi gövdenin içine, o sessizce işleyen düzeneklere inmek gerekiyor. Çünkü vasatlık, sonuç değil yalnızca; bir süreç, bir örgütlenme biçimi, hatta kendi dilini üreten kültürel bir ekosistem.
Elbette “bütün çağdaş sanat vasattır” gibi tepeden inme bir öfke cümlesi kurmak değil niyetim. Ama çağdaş sanatın üretim-dağıtım ağında vasatlığın nasıl adım adım teşvik edildiğini görmek için fazlaca şiddetli bir yargıya gerek de yok. Bu sistemin mimarisi, zaten uzun süredir biçimsel özgürlüğü kutsarken emeğe, yoğunlaşmaya, estetik derinliğe ikincil bir rol biçiyor. Böyle olunca da hızlı tüketilebilir, kolay çözülen, bağlama sırtını dayadığı anda anlam kazanan işler çoğalıyor. Ortaya, neredeyse kendi başına işleyen bir yapı çıkıyor: derinlik aramayan izleyiciler, bağlam üreten küratöryal ağlar ve üretimi hızlandıran pazar… Hepsi birbirine ekleniyor; diğerini zorlamıyor hiçbiri. Yoğun bir uyum hâli,bu, vasatlığın en sevdiği şey.
Modernizmin uzun yüzyılı boyunca, sanatın özerkliği bir ayrıcalık değildi yalnızca; sanatın kendi biçimsel yasalarını koyabilme imkânıydı. Piyasanın hızından, gündelik ideolojilerin hafif baskılarından uzak durma hakkıydı. Çağdaş sanat bu iki temeli sessizce aşındırdı. İlk aşınma kavramsalcılıkla geldi: Her şey mümkün duygusu, özgürlüğün geniş alanını açıyormuş........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein
Rachel Marsden
Joshua Schultheis