menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

'Amerika artık Avrupa’nın düşmanı'

10 8
09.03.2025

Amerikan Foreign Affairs attı bu başlığı geçenlerde! Clinton, Powel, Petreaus, Brzezinski gibi neocon ve Biden’cı kampın thinktank-düşünce merkezi.

Bu başlıkta Neoconların son üç aydır Avrupa’yı Trump’a karşı kışkırtma taktiğinin abartmalı izi var tabii, ama gerçek yanı da var. Ne kadar var bakalım.

Son üç aydır ABD ve Avrupa arasında Ukrayna ve ekonomi odaklı çatışmalar zinciri yaşandı ardı ardına ve biteceğe de benzemiyor.

Özetle: Münih Konferansı’nda Trump’ın yardımcısı JD Vance AB karşıtı konuşma yaptı, Trump Zelenskiy’i diktatör ilan etti, bir yandan da Ukrayna’nın nadir metallerini istedi, hem Ukrayna hem de AB Putin’le barış görüşmeleri masasına alınmadı, Avrupa karıştı, liderleri Paris ve Londra’ya koşarak çareler aradı, Trump Putin’i övdü, Zelenskiy’i azarlayıp kovdu, Avrupa mallarına vergiyi yüzde 25 arttırı verdi, Almanya’nın BMW, Audi, Mercedes ve Volkswagen devleri krize girdiler, hisseleri yüzde 4-6,5 arası düştü, Avrupa borsası başaşağı gitmeye başladı, Trump Avrupa’dan NATO’ya katkısını milli gelirinin yüzde 5’ine çıkarmasını istedi, aksi takdirde NATO’dan çıkabileceklerini bile ima eden sözler sarfetti, AB medyası Putin’in bu gelişmelerden ne kadar keyif aldığını anlatan haber ve yorum fırtınasıyla sarsıldı, Avrupa’da silahlanma tartışması doruk yaptı!

“Trump Avrupa’ya ihanette ısrar ederse, Atlantikçi kimliğimi atarım, sadece Avrupalı yanıma kalır.” AB’nin ana medyasında ortalama gazeteci böyle düşünüyor şimdilerde. Başka örnekler son haftalardan:

“ABD terkederse, Avrupa korkunç komşusu Vladimir’e karşı savunmasız yalnız başına kalacak.”

“Avrupa, Trump’la birlikte, İkinci Dünya Savaşı sonrası hüküm süren verimli transatlantik evliliğinin boşanmayla sonuçlanmasından korkuyor, ABD’nin gözü şimdiden başka birinde!”

“Trump ticaret savaşını ekonomiyle sınırlandırdığı sürece sorun yok, ama Avrupa'nın karşı önlemlerine, örneğin Amerikan askerlerini Avrupa'dan çekerek yanıt verirse, o zaman başımız büyük belada demektir.”

“Avrupa, Amerikalılarla ittifakı ayakta tutmak için elinden geleni yapsın. Kalıcı bir kopuşa asla izin vermemeliyiz. Diplomatik gücümüz var, İngiltere ve Fransa'nın nükleer silahları var ve AB hâlâ dünyanın en büyük ticaret bloğu.”

“Amerika'nın tutumu Avrupa'yı düdüklü tencereye soktu. AB artık bir müttefik olarak değil, piyon olarak görülüyor, tıpkı Çin veya Rusya gibi…”

Financial Times: "Trump yönetiminin Avrupa'ya yönelik siyasi hırsları, şimdilik ABD'nin de bir düşman olduğu anlamına geliyor."

Atlantik Paktı’nda yeni bir süreç başlamıştır: artan çelişkiler ve bölünmeler dönemi! İkinci Dünya Savaşı sonunda NATO ve Truman Doktrini’yle başlayan güçlü ittifak dönemi kapanmaktadır! Asya, Afrika, Latin Amerika ülkeleri ise birleşme dönemine girdi. Büyüyen BRICS, genişleyen Şanghay, Rusya-Çin ittifakı ve Orta Doğu’da İslam Dünya’sındaki yakınlaşmalar bu gelişmeye örnek oluşturuyor. Bu gelişme, Türkiye’ye de kendi bölgesinde ulusal çıkarlarına uygun yeni manevra olanakları sunuyor.

Trump’ın ABD’yi farklı rotaya sürmesiyle Washington’un yönettiği tek kutuplu dünya sona ermiş ve çok kutuplu dünya başlamıştır.

14-16 Şubat günlerinde gerçekleşen, tüm dünya liderlerinin katıldığı 61. Münih Güvenlik Konferansında bu gerçek dile getirildi. Münih Konferansı, dünya kamuoyunda son yıllarda zaten hakim olmaya başlayan bu tespiti onaylayarak konferansın bitişinde yer alan ‘Münih Güvenlik Raporu’nda dünyamızın artık çok kutuplu bir düzene geçtiğini açıkça ilan etti!

Trump olgusu, artık ancak dünyamızın içine girdiği bu yeni sürecin (çok kutupluluk ve Atlantik Paktı’nda bölünme süreci) gözlüğüyle bakıldığında doğru anlaşılabilir. Atlantik Paktı’nın artık eskimiş olan 75 yıllık gözlüğüyle bakılarak anlaşılamaz! Ülkemizde de medyada bir çok yorumcu ne yazık ki hala o eski gözlükten bakarak gerçekçi olmayan yorumlarda bulunmaktadır. Geçen kasım ayındaki yazımda da Trump’ın gelmesiyle ilk ve asıl çatışmanın ABD ile Avrupa arasında yaşanacağına dikkat çekmiştim.

Batı ana medyasında, özellikle de önemli ve yönlendirici resmi ABD ve AB think tank kuruluşlarınca son aylarda Atlantik Paktı’nın bölünme sürecine girişine ilişkin “Atlantik'in ölümü’” benzeri içerikli görüşler yağmur gibi yağıyor.

“ABD ve Avrupa, transatlantik ilişkileri kökten değiştirecek bir çarpışma rotasına girmiştir. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa NATO'dan Ukrayna'ya, iklimden ticarete, teknoloji düzenlemelerinden Çin'e kadar, muhtemelen tekrar tekrar ve sürekli olarak çarpışacak. Bu çarpışmaların etkisiyle transatlantik ittifakı yeniden şekillenecektir. Avrupa şimdilerde Amerikan ittifakı sonrası çağın başlangıcında yaşıyor…Geniş bir açıdan ele alınırsa Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’nın artık dünyaya karşı temelde farklı bakış açılarına sahip oldukları anlaşılıyor… Ne yazık ki, hem politik, hem de politik ve yapısal nedenlerden dolayı, siyasal açıdan güçlü bir anlaşmaya varmaları oldukça olanaksız görünüyor.” (Washington, 14 Şubat 2025, Uluslararası Stratejik Çalışmalar Merkezi)

Foreign Policy: “Son 75 yıldır hiçbir ülke bloğu Avrupa kadar göbek bağıyla Amerika Birleşik Devletleri'ne bağlı olmadı. Avrupa ayrıca, 75 yıllık NATO ittifakında yer alan ABD ordusunun askeri garantisine de güvendi. Ancak güvenebileceği dönem sona yaklaşıyor olabilir. Washington'un dikkati artık Pekin'e ve Hint-Pasifik'e kayıyor.”

İşte mesele tam da budur! Foreign Policy’nin de aynen doğru tespit ettiği gibi, çok kutuplu bu yeni dünya düzeninde, birkaç cephede birden aynı anda savaşabilme yeteneği zayıflamış olan ABD, bir adım geri çekilerek tüm gücünü Çin’e ve eski ekonomik gücünü yeniden toparlamaya odaklamak zorunda kalıyor!

Bir süre önce yeni Amerikan Savunma Bakanı Pete Hegseth Brüksel’deki konuşmasında bu gerçeğe apaçık parmak bastı: “Avrupa'nın güvenliğinin korunmasına Avrupalı ​​müttefikler öncülük etmelidir. Amerika'nın önceliği kendi sınırlarıdır ve Çin'i caydırmaktır."

Münih Güvenlik Konferansı’nda yeni Amerikan başkan yardımcısı J. D. Vance da başka bir ifadeyle aynısını vurguladı:

“Biz NATO'nun gerçekten gelecek için inşa edildiğinden emin olmak istiyoruz ve bu kısmen Avrupa'nın daha fazla yük üstlenmesini sağlamaktan geçiyor, böylece ABD Doğu Asya'daki bazı zorluklarımıza odaklanabilir.”

Zaten son bir kaç yıldır Batı medyasında ABD’nin kaç cephede birden aynı anda savaşabileceği tartışması moda olmuştu. Yanıtı nihayet belli oldu: sadece tek cephede! Çin Denizi’nde.

İşte bu yüzden Trumpçı dış politika yeni dünya koşullarının, hastalanmakta olan ABD’sinin en gerçekçi semptomudur!

Aslında ayrışma arka planda ABD ve Avrupa egemen kesimlerinin iki kampa........

© Aydınlık