menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Barışın, özgürlüğün, adaletin önündeki engel

34 1
19.02.2025

Hukukun bağlayıcılığının temelini, insanın tinsel yanında kök salmış bulunan adalet değeri oluşturur. Adalete dayanmayan bir hukukun egemen olduğu yerde hukuk güçlülerin güçsüzlere karşı güç kullanmasından, onları diledikleri gibi ezmelerinden ibaret demektir. Aslında bu durumda hukuktan söz etme imkanı da bulunmamaktadır. Çünkü kurdun kuzuyu parçalama hakkından söz etmek anlamsızdır. (Vecdi Aral - “Hukuk Felsefesinin Temel Sorunları- 2010)

Adaleti sağlamakla görevli hukukun güvenilir olması temel bir ilkedir. Hukuk güvenliğinden anlaşılan budur. Diğer bir deyişle; bir toplum içinde yaşayan bireylerin hak ve özgürlüklerinin her türlü saldırılara karşı güven altına alınması, bu güveni sağlayacak hukuk düzeninin güvenilir olmasına bağlıdır. Bu, geleceğin kestirilebilir olması, hukuki işlemlerde raslantı ve keyfiliğin önlenmesi, düzenin sürekli ve kararlı bir hukuki yaşam sağlayacak nitelikte olması demektir...

Hukuk güvenliğinin sağlanması bakımından diğer önemli bir unsur “hukuk devleti” olma ilkesidir. Hukuk düzeninin, bireyleri güç karşısında korumak üzere kurmuş olduğu koruma önlemlerine ve bu yöndeki sınırlandırmalara devletin bizzat kendisini de tabi kılması, yasalara bağlı kalması, illegal yollara sapmaması yani bir hukuk devleti olması gerekir. Aksi takdirde devlet, silah kullanma tekeline de sahip olduğundan, illegal alanda faaliyet gösteren çıplak şiddet uygulayıcısı bir organizasyona dönüşür.

“Hukuk devleti” düşüncesi, devlet gücünün kişisel bir iradenin kaynağı olmamasını, mutlak gücün yerini kişisel olmayan bir “olması gereken”in almasını gerektirir.Böylece, keyfiliğin yerinde norm, tek yanlı ilişkisinin yerinde karşılıklı olarak bağlayıcı hukuki ilişkiler yer alır.

Hukukun insan hak ve özgürlükleri bakımından hukuk güvenliği sağlama, adaleti temin etme işlevleri yanında bir diğer önemli işlevi de barışı sağlayacak bir ortamın yaratılmasına sağladığı katkıdır. Toplumun barış içinde yaşayabilmesi barışsever bir hukuk düzeninin kurulmasına bağlı.

Bu nedenle hukuk düzeni değişik inanç ve düşüncelere sahip bireylerin bir arada yaşayabilmelerine olanak sağlayacak nitelikte olmalıdır.Kimlik farklılıklarına saygıyı oluşturacak bir hukuk düzeni kurmak zorunluluktur.

William Connoly “Kimlik ve Farklılık” isimli yapıtında demokratik kimlik siyasetinin ne anlama geldiğini şöyle açıklamakta “(...) öteki tarih boyunca hep 'doğru' kimliği benimsemeye davet edilmiş, olmuyorsa üzerinde baskı kurulup susturulmuş; fethedilmiş o da olmuyorsa yok edilmiştir. Demokratik bir kimlik siyaseti, aşkın gerçeğe sahip olduğunu iddia eden bir komuta etiğine karşıdır. Kendisinin ve dünyanın belirsizliğinin farkında olan, tartışmaya açık, bu yüzden de kendisine belli bir mesafe ve ironiyle bakan, ötekine özen gösteren ve yaşamın zenginliğine saygı duyan bir etiğe dayanır”.

Bu nedenlerle adalet ve eşitlik gibi etik değerlere dayanan ve bu değerlere ulaşmayı hedefleyen hukukun bu anlamda barışın ahlakiliğini sağlaması görevidir. Bunun sağlanamadığı yerde ise barış tehlikededir.Bu durumda devletin kullandığı şiddet tekeli de hukukun dışında kalır ve güç kullanıp uygulayanlar meşruiyet dışına........

© Artı Gerçek