menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Onur Yitimi faciadır aslında

37 28
26.01.2025

Onur, her insanda doğuştan itibaren ölene kadar var olduğunu saydığımız bir konstrüktür ve dokunulmazlığı gerekli görülen temel bir değerdir. Bu, farklı kültürlerde, inançlarda, sınıflarda ve eğilimlerdeki insanların en eşit olduğu noktadır. İnsan onurunun eşitlik fikriyle ilişkisi soyut bir kavram olmaktan öteye geçer; yaşam koşullarının onurlu bir hayat sürmeye uygun hale getirilmesi gerekliliğini de beraberinde getirir. Onurun bu ekonomik ve toplumsal bağlamı, materyalleştirilmeden, metalaştırılmadan ele almak güçtür.

Cynthia Fleury’nin Die Klinik der Würde (Onur Kliniği) adlı eserinde belirttiği gibi, onur, günümüzde insanı en çok inciten meselelerden biridir. Onur incinmesi, kişide derin narsistik yaralar açabilir. Bu yaraların yalnızca bireyin psikolojisi ya da kişiler arası sorunlarla sınırlı olduğunu düşünmek ise eksik bir yaklaşımdır. Onur incinmelerini anlamak ve önlemek için, yaşam koşullarını onurlu bir yaşamı mümkün kılacak şekilde yeniden düzenlemek gerekir.

Onuru ve onursuzlukları yalnızca psikolojikleştirmek, yani bireyin iç dünyasına veya bireysel ilişkilerine indirgemek, yapısal eşitsizlikleri ve toplumsal adaletsizlikleri görmezden gelmek anlamına gelebiliyor. Oysa onur incinmelerini önlemenin yolu, yaşam koşullarını onurlu bir yaşamı mümkün kılacak şekilde düzenlemekten de geçer. İnsan onurunu yoksulluktan, adaletsizlikten, eşitsizlikten ve çaresizlikten daha çok ne incitebilir ki! Onurlu bir yaşam için ekonomik olanaklar, toplumsal adalet ve eşitlik sağlanmalıdır. Bu, bireysel bir mesele olmanın çok ötesinde, toplumsal ve politik bir sorumluluktur.

Sonuç olarak, onur kavramını yalnızca bireysel bir hak veya içsel bir değer olarak değil, toplumsal düzenlemelerle desteklenmesi gereken bir insanlık meselesi olarak ele almak gereklidir. Onur, bireylerin eşitliği ve yaşam kalitesinin temel taşıdır ve bu nedenle toplumsal yapıların merkezinde yer almalıdır.

Onur ile mahremiyet arasında derin ve sıkı bir bağ vardır. Mahremiyet, insanın en özel ve en gizli alanıdır; mahremin sınırlarının çiğnenmesi, bireyin onurunu zedeler. Onur bir kurgu, bir teorik varsayım olarak görülebilir; ancak bu soyut kavram, insanın mahrem alanında somut bir yer bulur. İnsan, mahremiyetinde onurunu korur ve mahremiyetinin ihlali, onun onurunun da ihlal edilmesi anlamına gelir.

Terapi çok özel mahrem bir ilişkidir de. Terapilerde, bireyin özel hayatındaki mahremiyeti sıkça gündeme gelir. Terapik süreçte birey, kendi mahremiyetini görünür kılabilir ya da bu süreçte mahrem alanlarını yeniden tanımaya başlayabilir. Bu, terapinin doğal bir parçasıdır. Dolayısıyla mahremiyet ve onur, terapinin merkezi konularından biridir. Terapide bireyin mahremiyeti keşfetmesi veya paylaşması, kişisel iyileşmenin bir unsuru olabilir, ancak bu süreç, bireyin onurunun korunması ve saygı duyulması gerekliliğini de beraberinde getirir.

Örneğin, tutukluların çıplak aramaya maruz kalması sadece bireysel bir sorundan ibaret değildir. Bu durum, yalnızca çıplak arananların onurunu değil, aynı zamanda toplumsal mahremiyet ve onur anlayışını da zedeler. Bu tür bir ihlale karşı çıkmak, yalnızca mağdurların onurunu savunmak değil, aynı zamanda kendi mahremiyet ve onur anlayışımıza sahip çıkmaktır. Toplumdaki onursuzlukları ve tacizleri görmezden gelerek kendi onurumuzu korumak imkânsızdır; çünkü onur, bireysel olduğu kadar toplumsal bir değerdir ve bu değer ötekiyle/başkasıyla ilişkimde oluşur. Bir kişinin onuru başkasının onurunda denenir aslında. Mesela asimetrik güç ilişkisinde güçlü olan güçsüze onur kırıcı davrandığında güçsüzü değil kendisini onursuzlaştırır. Kişi ötekinin onur sınırlarına özen gösterebildiğince onurlu olabilir. Devlet azınlıklarının, hastalarının, yoksullarının, mahkumlarının onurunu koruyabildiği kadar onurludur. Gerald Hüter (Würde=Onur) kitabının alt başlığı olarak bir toplumu ve bireyi güçlü yapan şeyin onur olduğunu yazar.

Terapilerde toplumsal sorunların doğrudan çözülmesi mümkün olmaz. Ancak, bu sorunları görmezden gelmek, danışan ve terapistin sessiz bir iş birliğiyle gerçekliği inkâr etmesi anlamına gelebilir. Onursuzluğun yaygınlaştığı ve olağanlaştığı bir toplumda, terapi odalarının steril kalması mümkün değildir. Terapistler, bireysel sorunların ardında yatan toplumsal bağlamları dikkate almak zorundadır; aksi takdirde terapik süreç, bireyin iyileşmesini değil, toplumsal gerçeklikten uzaklaşmasını destekler.

Sonuç olarak, mahremiyet ve onur, bireysel ve toplumsal düzeyde birbirine bağlı kavramlardır. Mahremiyetin ihlali, yalnızca bireysel bir zarar değil, toplumsal bir değerin yitimi anlamına gelir. Bu bağlamda terapi, bireyin onurunu ve mahremiyetini korurken toplumsal bağlamı da göz önünde bulundurmalıdır. Toplumda onursuzluk ve mahremiyet ihlalleri yaygınken, terapinin bu gerçeklikten izole olması mümkün değildir ve olmamalıdır.

‘Pozitif olalım’ bir inkâr, bir saçmalıktır…

Son yıllarda “pozitif olalım” ve “mutluluğun sırları” olarak sunulan pozitif psikolojiyi eleştirel bir şekilde değerlendirmek gerekiyor. Bu, yüzeyde psikolojik bir yaklaşım gibi görünse de aslında bir ideolojinin psikolojik ambalajla sunulmuş halidir. Yıllar önce, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Psikologlar Birliği’nde Martin Seligman adında bir isim yükselişe geçti. Seligman, “pozitif psikoloji” adını verdiği tezlerini sundu ve bu tezler bir anda dikkat çekti. Ancak bu popülerleşme süreci, tamamen organik değildi. Edgar Cabanas ve Eva Illouz’un Das Glücksdiktat (Mutluluk Diktası) adlı eserinde belirttiği üzere, anonim bir avukatlık şirketi bu “değerli teori” için tam 1,5 milyon dolar destek sağladı.

Kısa sürede pozitif psikoloji, büyük bir kurumsal ağ oluşturarak yaygınlaştı. Liberallerden muhafazakârlara kadar geniş bir yelpazeden örgütler ve kurumlar bu akımı destekledi. Dahası, CIA ve diğer birçok vakıf, bu ideolojiye ciddi finansal kaynaklar aktardı. Böylece pozitif psikoloji, “mutluluk fabrikaları” gibi çalışmaya başlayan bir sistem yarattı ve bu sistem, insanları mutlu etme iddiasıyla üretime geçti.

Bu süreçte, pozitif psikoloji yalnızca bireylerin........

© Artı Gerçek