menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Şairin Yürüyüşü

17 9
22.02.2025

Şiirin bir yürüyüş olduğunu söylersek bilineni yinelemiş oluruz. Bazen bilinenin tekrarı gerekiyor. O nedenle şiirin de yürüyüş gibi olduğunu yineleyeceğiz. Yürüyüş gibi, hareket ve akıştır şiir. Bazen sadece çırpınabilir, ama o durumda, çırpınmasında da bir potansiyel akış vardır. Yani şiir için ritim, tempo gibi yapısal öğeler temel durumundadır, bu nedenle de vazgeçilmezdir.

Şiir bir devinimle var olur. Örneğin şiirin asli unsurlarından olan ses, varlığını büyük ölçüde bedensel devinime borçludur. Sesin dile dönüşmesi için de bedensel bir devinim gerekir. Şiirin dansla birlikte düşünülmesi belki biraz da bu nedenledir… Her ses, hece, sözcük bedensel devinimin izlerini de taşır.

Hatta şöyle de diyebiliriz: Şiirin de kaynağı olan dil, bedenle bütünleşik olarak oluşan ses tonu, jest, mimik, birtakım “es heceleri” (e’ler, ı’lar gibi), gramer arızalarını, söylem yapısına aykırılıkları, düşünce ve ifade savrukluklarını da içerir. Unutmamak gerekir ki şiire, konuşan kişinin, yani şairin bedeni ve kişiliği de nüfuz eder. Ancak sözün yazıya geçirilmesi sırasında önemli bir kayıp oluştuğu da bir gerçektir. Fakat şiir o kayıptan doğan acıyı da, boşluğu da içerir. Ünlü filozof Barthes’a göre yazıda da bir kişilik ve onun beden vardır ve biz ona biçem diyoruz. Eskilerin deyişiyle biçem yazarın, şairin şahsiyetidir. Ancak metindeki ‘ben’in yaratıcı ya da üretici ben olmadığını da göz ardı etmemek gerekir. Şunu da ekleyelim: Başlangıçta söz vardı deyişini belki de başlangıçta hareket vardı diye değiştirmek gerekir. Tabii illa da bir başlangıçtan söz etmek gerekiyorsa.

Söze şiirin, neden aynı zamanda bir yürüyüş olduğunu açıklamaya yönelik kısa bir girişle başlamak istedik. Bu satırlar o amaçla yazıldı. Ama konumuz, gündemimiz aslında başka. Şöyle söyleyelim: Yürümek, konumuzun önemli bir bileşeni olmakla birlikte tamamı değil. Hem fiil, hem de metafor olarak yürümek üzerine de düşüneceğiz, ama onunla sınırlı kalmayacağız.

Çünkü Yavuz Özdem’in değineceğimiz kitabının odağında yürümek olmakla birlikte, geniş bir anlam ve yan anlam ağı, dolayısıyla açılabildiği kadar açık duruma getirilmiş bir çağrışım yelpazesi bulunuyor.

Anlaşıldığı üzere gündemimizde Özdem’in yılın ilk günlerinde Şiirden etiketiyle yayımlanan şiir kitabı “Evden Çıktım Yürüdüm” var…

Yavuz Özdem’in (1956) şiirde yolculuğu seksenli yıllarda, dergilerde çıkan ürünleriyle başlıyor. Şairin ilk kitabıysa 1991’de “Göl” adıyla yayımlanıyor.

Daha sonraki yıllarda “Bir Yüzle Yürümenin Kitabı” (1994), “Adınız Kime” (1997), “ İstanbul Yolcusu Kalmasın” (1999), “Yer Gece Dinlenir” (2005), “Gümüş Ten Fotoğraf” (2007), “Meydanda Kalalım” (2010), “Yaşlı Kitap” (2014) adlı yapıtları okurlarla buluşuyor. Buna göre on bir yıl sonra yayımlanan “Evden Çıktım Yürüdüm” Özdem’in dokuzuncu kitabı. Bu noktaya da araya eser miktarda olacak biçimde ironi de katarak, şairin sözü dokuz boğumdan getirdiğini söyleyerek dikkat çekelim. Dikkatleri toplamışken bunu fırsat bilip araya bir şiir katalım. Alıntılayacağımız bölüm, kitabın ilk şiiri olan “Yürüyüş”ten:

Deniz kenarında yürürken

Binlerce taş arasından

Birini aldım elime

O eski taş değildi

Bir yolcu vardı artık

O taşla

O taşı alan arasında

Yalınlığı

Sorularda arayan bir yolcu

Güçlü soyutlamalar ve yalınlık

Özdem’in şiirlerinin en dikkat çekici özelliği açık ve yalın oluşu. Sözü dokuz boğumdan geçirdiğini kaydetmiştik. Kitabın ilk şiiri de bunun bir örneği gibi. Öte yandan şiirin, kitabın toplamına ilişkin de önemli ipuçları içerdiğini belirtelim. Şairin okura ipucu vermeye aslında kitabın adından başladığını da göz ardı etmemek gerekir.

Alıntıladığımız betikte de görüldüğü üzere Yavuz Özdem’in şiirlerinde açıklık ve yalınlığın yanı sıra soyutlamanın da dikkat çekici olduğunu........

© Artı Gerçek