menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kürt iradesinin Meclis'e girişinin 60. yılında...

69 23
13.01.2025

Türkiye'de iktidar kanadının genelde Kürt ulusal direnişini kendi dayattığı "paradigma"ya bağımlı kılmak, özel olarak da Suriye ve Irak'taki Kürt yapılanmalarını tamamen yok etmek amacıyla başlattığı "barış ve kardeşlik" kampanyası, DEM Parti temsilcilerinin İmralı'da Abdullah Öcalan'la başlayıp, ardından Meclis'te temsil edilen tüm partilerin yöneticileriyle masaya oturması, en son hapisteki HDP eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'ı ziyaret etmeleriyle gerçekten büyük bir boyut kazanmış bulunuyor.

PKK lideri Öcalan, kendisiyle yapılan ilk görüşmede, “Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim”, HDP lideri Demirtaş da "Sayın Cumhurbaşkanı başta olmak üzere Sayın Devlet Bahçeli, Sayın Özgür Özel ve diğer tüm parti liderlerine, barış için aldıkları ve alacakları inisiyatifler nedeniyle teşekkürlerimi sunuyor, desteğimi iletiyorum" diyerek yeni süreç için yeşil ışık yakmışlardır.

Buna rağmen, gerek Bahçeli, gerekse Erdoğan'ın art arda yaptıkları son açıklamalar, amaçlarının Kürt Ulusu'nun özgürlük, eşitlik, özerklik istemlerine olumlu yanıt vermek değil, Irak ve Suriye'deki Kürt yapılanmalarını yok edebilmek için Türkiye zindanlarındaki Kürt liderler başta olmak üzere TBMM'de Kürt ulusunu temsil eden DEM Parti yönetiminden destek almak olduğunu gösteriyor.

DEM temsilcilerinin Edirne cezaevinde görüştüğü Demirtaş son derece haklı olarak "Ancak siyasal barış, beraberinde toplumsal barış yani demokratikleşme, eşitlik, adalet ve özgürlükler mücadelesinin tüm kanallarını açacak şekilde yapılırsa kalıcı olur, herkesin ve ülkenin yararına olur. Bu şekilde, siyasal barışın toplumsal desteği de artar, halkın ekseriyetinin sahiplenmesiyle tüm provokasyonlar ve baltalama girişimleri de boşa çıkar" derken, Cumhurbaşkanı Erdoğan Diyarbakır ve Şanlıurfa'daki AKP kongrelerinde yaptığı konuşmalarda toplumsal barış, demokratikleşme, eşitlik, adalet ve özgürlük istemlerine tek kelimeyle değinmeden, sadece "terör örgütünü yok etmek"ten söz etmiş, Türk'lerin ve Kürt'lerin İslamcılık ve Türkçülük ülküsü uğrunda birlik olması gerektiğine vurgulama yapmış, dahası İbrahim Tatlıses'le birlikte sahne alarak tüm bu yeni açılımın 3. kez cumhurbaşkanı olmayı sağlama amaçlı olduğunun ilk sinyalini vermiştir.

Oysa, Kürt ulusunun haklı mücadelesinin günümüzde eriştiği boyut, Erdoğan-Bahçeli çiftinin dayattığı İslamcı-Türkçü "barış ve kardeşlik" paradigmasınin çok çok ötesindedir.

Agos Gazetesi yazarı Pakrat Estukyan, dün Artı Gerçek'te yayınlanan söyeşisinde gerçeği net olarak ortaya koyuyor: “100 yıl öncesinde Kürtlerin uğradığı tarihsel bir kandırılmışlık söz konusudur. Sykes-Picot antlaşmalarında haritalar yeniden tasarlanırken öncelikle Kürtlerin ülkesi 4 ülke arasında bölüştürüldü. Bu parçaların her birinde bağımsızlık için mücadele eden gruplar oldu. Ama bu hareketler aşiret bağını aşamadı. Oysa PKK hareketi Türkiye'de baskılara bir tepki olarak şekillenmiş olsa da önermeleriyle bütün Kürt halkına hitap eden bir hareket oldu. O yüzden de ona duyulan ilgi sadece Türkiyeli Kürtlerle sınırlı değildir. Bütün diğer coğrafyalardaki Kürtler de bu harekete ilgi gösteriyorlar. Şu anda da Kürtler uluslaşma sürecini tamamlamaya çalışıyorlar. 100 sene önce ortada Kürt ulusu yoktu. Kürt aşiretleri vardı. En büyük motivasyonları da dinseldi. O yüzden de Ermeni soykırımında Müslüman cenahta rol aldılar. Ama bugün geldiğimiz noktada artık Kürt bilinci bütün bunlardan bir ders çıkarmış. Eski hataları........

© Artı Gerçek


Get it on Google Play