Sosyal çürümenin günlük halleri
Evde televizyon kumandasının hakimiyetini sağlayan kişinin, ev halkı hep birlikte televizyon başındayken sürekli kanal değiştirdiği anları yaşamayan yoktur sanırım. Televizyon, radyo gibi iletişim araçlarının kanalları arasında hızla gezinerek “ilgi çekici” bir şey arama işine “zap yapmak” deniliyor. Yayın anında konuşmacının söylediği kelimenin ilk ya da ilk iki hecesini duyabildiğimiz bir sürede değişen kanallar…
Ortak yaşam, kurallarla ve karşılıklı saygıyla mümkün olur. Ama biz ekranlarda ‘zap’ yaparken, gerçek hayatta da bu kuralları birer birer es geçiyoruz. Aslında bu küçük hareket, yaşadığımız büyük bir dönüşümün metaforu haline geldi. Çünkü sadece televizyon kanalları değil, biz de sabırsızca insanları, fikirleri, değerleri "zap" yapıyoruz. Dayanıklılığımız yok, sabrımız kalmadı. Her şey hemen olsun, hızlı olsun, bizim hoşumuza gitsin istiyoruz. Beğenmediğimiz ilk saniyede geçiyoruz, siliyoruz, yok sayıyoruz.
Zihnimizin bu hızlı geçiş alışkanlığı, artık yalnızca ekranlarda değil; günlük ilişkilerimizde, sokakta, toplu taşımada da kendini göstermeye başladı.
Bir sabah parkta yürüyüş yaparken orta yaşlı bir adamın telefonundan son ses açık bir haber videosu izlediğini fark ettim. Yanından geçen herkes o sesi istemeden de olsa duymak zorunda kaldı. Oysa bir kulaklık takmak, birkaç saniyelik bir efor. Ama gerek görülmemiş. Çünkü artık başkalarının rahatsızlığı bizim gündemimizde değil.
Bunun zirvesine ise geçtiğimiz bayramda, Bilkent Şehir Hastanesi acil servisinde ulaştım. Yüzlerce hasta ve hasta yakını, acil servis salonunda beklerken telefonlarından video izliyordu. Başları, tek........
© Anayurt
