Normale dönüşün hüznü, ayrı bir keyif
Cahit Külebi’nin “Benim doğduğum köyde ceviz ağaçları yoktu, ben bu yüzden serinliğe hasretim.” dizeleriyle başlayan Hikâye adlı şiirinde olduğu gibi, ben de köyümün yok olmuş tüm güzelliklerini özlüyorum.
Dağların tepelerinden inen, kayalara çarparak uğuldayan, Fırtına Vadisi’nden süzülerek akan, insanın ruhunu tazeleyen suyun sesiyle büyüdük.
Ayder’in, Sırt Yaylası’nın, dahası Kaçkar’ın zirvelerinden inerek yaprakları okşaya okşaya yayılan; yorgun yeşilin, güz kızılının kokusuyla yoğrulmuş rüzgârın sesi hayatımızın bir parçasıydı. Ne yazık ki bölgedeki HES inşaatları yüzünden bu güzellikler yavaş yavaş yok oluyor.
Yaylaya gidenlerle, sonbaharda dönenlerin; göç yoluna çıkanlarla onları uğurlayanların birbirine karışan seslerini, kuşların ve kuzuların sabah ezgilerini duyarak uyandım.
Köyümde Tıp Fakültesi’nde okuyan ilk öğrencilerden Hasan ve Osman Balcan’a bakarak, “Acaba ben de onlar gibi okuyabilecek miyim?” hayranlığıyla önüme baktım.
Okumam için çırpınan, yırtık Trabzon lastiğiyle köyden Ardeşen’e odun taşıyan rahmetli annemi hatırladığımda, yüreğimdeki acılarla olgunlaştım.
Maddi durumu iyi olan arkadaşlarımın sırtındaki güzel montlara bakıp, “Keşke bende de olsa.” diye iç geçirdim.
Almanya’dan köye........
© Anayurt
