İnsan neden yazar?
“Yazmasam çıldıracaktım.” Sait Faik’in bu meşhur sözüne her dönüp baktığımda, onun yazmayı yalnızca bir ifade biçimi olarak değil, neredeyse bir varoluş biçimi olarak gördüğünü hissederim.
Yazmak, yalnızca anlatmak değil; taşan, sığmayan, içte büyüyen bir hâli dışarı salma çabasıdır. Ama daha da derinde, yazmak insanın kendi varoluşuyla kurduğu karmaşık ilişkinin bir dışavurumudur. Yani yalnızca bir eylem değil, bazen bir var olma, hatta hayatta kalma biçimi. Yine de öyle veya böyle yazmakla iştigal eden herkes için bu sorunun kapısı açık kalır, bir çayımızı, kahvemizi içmeye aklımıza misafirliğe uğrar arada: Neden yazarız? Gerçekten ne için?
Yazmak bir ihtiyaçtır, evet. Ama bu ihtiyaç anlatmakla mı ilgilidir, anlaşılmakla mı, yoksa sadece sessizlikte bir yankı bulmakla mı? Bazen bir düzen arayışıdır yazmak. Dağınık düşünceleri sıraya sokma çabası. Hayatın akışında tutunacak bir bağ, bir anlam kurma girişimi. Kaotik ve giderek hızlanan bir dünyada kelimelerle kendi iç düzenini kurmaya çalışır insan.
Susan Sontag, yazmayı bir anlamlandırma biçimi olarak görür. Ona göre yazmak, kişinin kendini........
© Anayurt
