Kalitenin bedeli artıyor
90’lı yılların sonunda MP3 formatının ortaya çıkışı, müziği cebimize sığdırmanın yolunu açtı. Küçük dosya boyutları, internet üzerinden kolay paylaşım ve taşınabilir çalarlarla uyum, MP3’ü kısa sürede bir standart haline getirdi. Fakat bu devrim, yüksek sıkıştırma oranları nedeniyle sesin ruhunu kaybetmesi anlamına da geliyordu.
Ekonomik açıdan bakıldığında, MP3 dönemi müziğin fiziksel satıştan dijitale geçişini hızlandırdı, ancak albüm başına gelirlerde ciddi bir düşüşe yol açtı. Fiziksel albüm fiyatlarının yerini, tek şarkı indirmenin 0,99 dolarlık fiyat etiketi aldı. Dinleyici kitlesi genişledi ama ortalama dinleyici başına gelir düştü. Özetle, erişim arttı fakat kalite geri planda kaldı.
2000’li yılların ortasında, streaming platformlarının yükselişiyle birlikte MP3 kalitesi standartlaşsa da, teknoloji meraklıları ve müzik tutkunları için başka bir akım doğdu: yüksek çözünürlüklü ses formatları. FLAC, ALAC, DSD gibi formatlar, CD kalitesinin ötesinde bir dinleme deneyimi sundu. Bu formatlar sıkıştırma sırasında kaybolan mikro detayları, enstrüman dokularını ve ses sahnesini geri getiriyordu. Buradaki ekonomik dinamik, fiyatlandırma ve donanım talebi üzerinden şekillendi.
Yüksek çözünürlüklü ses formatları, ilk başta niş bir pazar gibi görünse de........
© Analiz
