Kıbrıs İşbirliği Konseyi ada için neden önemli?
Uluslararası Kriz Araştırmaları Merkezi Başkanı Prof. Dr. İsmail Şahin, Kıbrıs İşbirliği Konseyi önerisinin adadaki güven ortamı için önemini AA Analiz için kaleme aldı.
***
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres'in iyi niyet misyonu çerçevesinde 17-18 Mart tarihlerinde Cenevre’de Kıbrıs meselesine ilişkin genişletilmiş formatta bir gayriresmi toplantı gerçekleşti. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) lideri Nikos Hristodulidis’e sunduğu Kıbrıs İşbirliği Konseyi (KİK) önerisi, toplantının en dikkati çekici diplomatik girişimlerinden biriydi. Tatar'ın KİK önerisi, dönemin BM Genel Sekreteri Butros Ghali’nin 1994 yılında sunduğu Güven Artırıcı Önlemler paketini önemli ölçüde aşan bir nitelik taşıyor. Bu bağlamda öneri, adadaki iki toplum arasında güvenin tesis edilmesini, yanlış anlaşılmaların önlenmesini ve olası çatışmaların azaltılmasını hedeflemenin ötesinde, birçok alanda işbirliğini teşvik eden ve uzun vadeli bir çözüm için gerekli güven ortamını oluşturarak müzakere süreçlerini destekleyen kapsamlı bir girişim olarak öne çıkıyor.
Bilindiği üzere, Kıbrıs’ta iki toplumlu federal bir cumhuriyetin kurulmasına ilişkin temel ilkeler, 12 Şubat 1977'de gerçekleştirilen, KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş ve dönemin Rum lideri Başpiskopos Makarios'un görüşmesi sonucunda imzalanan Zirve Anlaşması ile kabul edilmiştir. Bu çerçevede, 27 yıllık diplomatik sürecin ardından 24 Nisan 2004'te adada adil, kapsamlı ve kalıcı bir çözüme ulaşılması amacıyla Annan Planı referandumu düzenlenmiş ve çözüm süreci önemli bir aşamaya taşınmıştır. Ancak GKRY'nin Avrupa Birliği (AB) üyeliğinin garanti altına alınması, Rum tarafının plana yönelik tutumunu belirleyen en kritik faktörlerden biri olmuş ve neticede GKRY halkı, yüzde 75 gibi yüksek bir oranla Annan Planı’nı reddetmiştir. Bu durum, Kıbrıs’ta ortak yönetim modeline ve dolayısıyla iki toplumlu federal bir cumhuriyetin kurulmasına yönelik açık bir karşı duruş olarak değerlendirilmiştir.
AB, GKRY’nin üyeliği sonrasında Kıbrıs Türk halkının izolasyonunu sona erdirme taahhütlerini yerine getirmediği gibi adadaki statükoyu daha da pekiştirerek Kıbrıs Türklerini Rum tarafının insafına terk etti. Bu tutum, AB’nin Kıbrıs meselesine hukuk ve demokrasi temelinde değil, jeopolitik çıkarlar ve enerji güvenliği ekseninde yaklaştığını açıkça gösteriyordu. Buna rağmen Türk tarafı, federasyon temelli müzakerelere katılımını sürdürmüş ve Temmuz 2017’de İsviçre’nin Crans........
© Anadolu Ajansı Analiz
