SENELER GEÇER MEVSİMLER DEĞİŞİRKEN
Bir kenarda otururken, aklımdan, gözümün önünden öyle şeyler gelip geçiyor ki, yoruluyor muyum yoksa yaşlanıyor muyum anlayamadım gitti.
Gittiğim, gezdiğim, gördüğüm her şeyde bir garip anı, garip bir öykü aklıma geliyor, ha ben yaşamışım ha bir başkası fark etmiyor, acı acıyarak yüreğime oturuyor.
Kızılaydan geçsem bakanlıkların önündeki polis bariyerleri bir başka şeyi, Cebeci, Hamamönü'nden geçsem Ulucanlar Cezaevi, azıcık hava alayım desem, binsem arabama Samsun yolunda, Mamak Cezaevinin uzayıp giden duvarları ve içinde onların, binlerin acıları ve anıları.
Arabanın radyosunu açsan bir Ahmet Kaya türküsü, ardından türkünün türkü gibi onlarca anısı.
Hani 12 Eylül günleridir. Sırtında parkası, elinde bir gazetesi olanın ihbarcı ve muhbirlerin ispiyonları ile mahpuslara atıldıkları günlerde, Nevzat Çelik'in sol bir örgüte üyeliği bahane edilerek idama mahkum edildiği günlerde; bir Güzel Sanatlar Öğrencisi olarak Annesine yazdığı mektup şiirin "Şafak Türküsü" kulaklarda.
Yollar, caddeler, sokaklar ve binalar garip anılar ile dolu. Görmezlikten, duymazlıktan gelse de, aklın, yüreğin takılıp kalıyor.
Eve geldin, açsan televizyonu, eline alsan gazeteleri ağlayan anneler, sen ağlama diyen gencecik........
© Akdeniz Gerçek
