Korku İle Yaşanan Hayat Gerçekten Bizim Mi?
Bir davranıştan gerçekten inandığımız için mi vazgeçiyoruz, yoksa sadece korktuğumuz için mi?
Çocukken duyduğumuz birçok uyarının altında “günah” korkusu ve “büyüklere saygı” gibi iki temel duygu yatardı.
Top oynamak günahtı; çünkü Kerbela’da Hz. Hüseyin’in başıyla top oynanmıştı. Şarkı söylemek günahtı; çünkü şeytanı çağırırdı. Resim yapmak, müzik aleti çalmak, hatta gülmek bile bazen günahla ilişkilendirilirdi.
Peki ama bu davranışlardan uzak dururken gerçekten inandığımız için mi uzak durduk, yoksa sadece korktuğumuz için mi?
Bugün durup geriye baktığımızda çocukluğumuzu, gençliğimizi, hatta bazen tüm hayatımızı şekillendiren bu “korku ve saygı” duygularını yeniden sorgulamak zorundayız.
Liseye giden Zeynep, resim yarışmasına katılmak istiyor ama annesi “o tür resimlerin çizilmesi caiz değil” diyerek onu engelliyor. Zeynep, o resmi çizmiyor; ama okul dönüşü otobüste kulaklığını takıp gizlice o şarkıyı dinliyor. Evde sessizce defterine karaladığı figürler ise hiçbir zaman sergilenmeyecek.
Zeynep, aslında anne babasına saygı duyduğu için mi bu davranışlardan kaçınıyor?
Yoksa onlardan gelecek baskı ve ceza korkusu yüzünden mi?
Bu örnek, aslında çok tanıdık. Hepimiz bir dönem “korku” ile “saygı” arasındaki o........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d