Tarihin melekleri: Yayalarımız
TALİN SUCİYAN
Parrhesia Kolektifi olarak bir süredir, ‘Kov Kovi’ [Yan Yana] ismini verdiğimiz çevrimiçi toplantılar düzenliyoruz. İki aydır, bu toplantıların konusu büyükannelerimizin, yayalarımızın hayatımızdaki yeri. Aramızda 20’li yaşlarının başlarında olan kadın arkadaşlarımız da var; dolayısıyla yayalarımız farklı nesillere mensup. Böylelikle, 1915’ten bugüne yayalarımızın bizler için neler ifade ettiği üzerine yeniden düşünme, onların hayatlarımızdaki yerini yeniden değerlendirme fırsatı buluyoruz.
Walter Benjamin, Paul Klee’nin meşhur eseri ‘Angelus Novus’u “tarihin meleği” olarak nitelendirir. Benjamin’e göre, tarihin meleği geri dönüp baktığında üst üste yığılmış bir felaketler zincirine tanıklık eder. Ancak modernitenin, ilerlemeciliğin rüzgârı o kadar hızlı esmektedir ki, durup o parçalanmışlıkları bir araya getiremez. Rüzgârın hızı onu ileri savurmaktadır. ‘Angelus Novus’, başına gelen felaketler karşısında donup kalmıştır.
Yayalarımızın her birinin tarihin melekleri olduğunu düşünmemiz için çok sebep var. Onların yaşadıkları felaketler karşısındaki donmuş kalmış hâlleri, başlarına gelenleri konuşamama üzerine kurulmuş hayatları, Benjamin’in ‘tarihin meleği’ tanımına tam olarak oturuyor. Özellikle 1915’ten sonra İstanbul dışında, ‘kavar’da doğup büyümüş yayaların torunlarıyla ilişkilerinde nasıl bir Ermeni kimliği temsil ettiklerini yeniden konuşmak, bugün onların geride bıraktıklarını anlamamıza yardımcı oluyor. Önümüzdeki haftalarda bu köşede genç kadın arkadaşlarımızın yayalarının hikâyelerine bu köşede yer verebilmeyi umuyoruz.
İstanbul dışında doğan yayaların Ermenice ile ilişkileri de son derece ilginçti. Bazıları hiç Ermenice öğrenmemişken, bazıları yerel........
© Agos
