Bence, S. Demirtaş Edirne’de kalmaya devam etsin
Hani geçenlerde birisi Ümit Özdağ için “Irkçılıktan girdiyse, içerde kalsın” deyip epey tepki çekti ya, ben de büyük tepki çekmeyi göze alarak diyorum ki, “Eğer Selahattin Demirtaş, böylesi eserler vermesi için şartsa, içerde kalsın!”
Çünkü, Selo’nun bütün kitaplarını okuyan birisi olarak söyleyeyim:
Bu seferki Jamal gibi bir romanı (bakınız, “bir romanını” demiyorum, “bir romanı” diyorum) hayatımda hiç okumadım. Özellikle, sonundaki inanılmaz sürprizin olağanüstü çarpıcılığından bahsediyorum. Jamal’in şahsı için hiç hoş bir sürpriz teşkil etmese de.
Bilmece gibi konuşmayı bırakıp sebebini kısaca yazayım.
***
Bu “Jamal”, aslında Cemal adlı bir Kürt genci. Ailesine tepki olarak Yemenli bir arkadaşının ismini seçmiş. Çünkü epey ayrıksı, hatta isterseniz, acayip bir çocuk.
Çok sonradan öğreneceğimize göre, bir inşaat şirketi sahibi olan annesiyle babası devamlı kavga edip sonunda boşandılar diye evi terk etmiş ve Sosyoloji’yi de üçüncü sınıftan bırakmış. İstiklal Caddesi’nin her türlü şeyin edildiği yan sokaklarından birinde, “sokak palas”ta yaşamaya başlayarak özgürlüğü seçmiş. Bir ambalaj kutusu kartonunun üstüne kıvrılarak. Tıraş olmayı filan bırakıp. Suyla hiçbir ilişki kurmadan. Tabii, leş gibi kokarak.
Ama yıkanmamasına bir istisna: En yakın arkadaşı olması hasebiyle sık sık danıştığı Halil Abi (ki yanına kıvrılıp yatan ve onunla sokak sokak dolaşan köpeği olur kendileri), sabahları belediye çöpleri toplamaya başladığı sırada onu uyandırmak için yüzünü yalıyor…
Diğer çok yakını ve sokak komşusu, ağzında tek diş bulunmadığı için ne söylediği zor anlaşılan, “Kibelemiz” diye andığı yaşlı bir kadın. Sürekli dikkatsizlik edip reçelli ekmeğinin üzerine oturan Jamal’a “Siddir Dit!” diyen Huri Abla. 16’sındayken gelin verildiği yirmi beş yaş büyük kocası tarafından başka erkeklere pazarlanmış. Randevu evlerinden sonra genelevlerden geçmiş. Sonuncu herif bunun bütün parasını alıp marizledikten sonra bi de bok yedirdiği için (12 Eylül’deki hangi olayı hatırladınız?), ağzındaki bütün dişleri çektirmiş.
Jamal gününü, lokantaların henüz yağmalanmamış çöp konteynerlerini karıştırıp ağzına bikaç lokma atarak geçiriyor. Ama ayrıca, ilginç bir meslekten kazandığı parayla günde yarım döner alıp Halil Abi’yle paylaşıyor. Hatta, şöyle diyor anlatısının bir yerinde: “Tarantulalar 2,5 yıl yiyeceksiz yaşayabilirler; keşke tarantula olsaydım.”
İlginç meslek derken, İstiklal’in işlek bi yerine çöküp, yanına “10 TL” diye ilave ettiği, şu türden pankartlar yazarak:
“Kedi Okşatıcısı”, “Gece Kelebeği İzlettiricisi”, “Tarihî Beyoğlu Hapşırtmacısı” (bir martı tüyünü 10 TL verenlerin burnuna sokarak), “Beyoğlu Meşhur Kulak Temizleyicisi” (kulak çöpü kullanarak), “Hazinedaroğlu Sırt Kaşımacılığı – since 1904”.
Benzer şeyler. Tabii, hepsinin sonu iflasla biten bu meslekleri icra ederken müşterilerle yaşanan acayip sahneler.
***
“Kedi Okşatıcısı”ndan para kazanmaya oturmuşken, çok çekici genç bir kız geliyor. Adı Arus. Ailesi ABD’ye göçmüş İstanbullu bir Ermeni. Çok beğendiği “okşanacak kedi”sini satın almak........
© Agos
