Din ve Milliyet-İslam ve Türklük İlişkisi İncelemesi
Din ve Milliyetçilik, tarih sahnesinde iki farklı ideoloji olarak başlarda fikirsel çatışmalarla sık sık karşı karşıya gelse de tarihsel devinim sürecinde birbirlerine yakın birer ideoloji olarak benimsenmişlerdir.
İlk Zamanlar
Osmanlı Dönemine göz attığımızda aslında imparatorluğun sonunu getiren olgulardan biri de milliyetçilik akımının başlaması olmuştur. Bulgarlar, Yunanlar, Sırplar, Arnavutlar gibi etnik kesimlerin, milliyetçilik akımından etkilenerek imparatorluktan ayrılması Müslümanlar için yenilgi etkisi yapmıştır. Milliyetçilik akımı, Özellikle İslamcılar tarafından imparatorluğun sonunu getirmeye çalışan bir akım olarak görülmüştür. Bir diğer sebep ise Milliyetçiliğin Batı menşeili bir akım olmasından dolayı ve din etkisinin azaltıp, siyasi birliği düzenleyici yeni ilke olarak belirmesi, toplumsal kimliğinin dini değil dünyevi bir hareketle oluşması ve bu düşüncenin imparatorluk bünyesindeki azınlıklarca yayılması İslamcılar tarafından endişe ile izlenmiştir.
İslamcıların Milliyetçiliğe uygun bakmama sebeplerinden biride milliyetçiliğin seküler bir hareket olmasıydı. Fransız İhtilali’nden sonra ortaya çıkan milliyetçilik, modern bir seküler bir içeriğe sahip olması ve dünyevi kurallara sahip olup, dinsel olana alternatif oluşturması İslamcılar için dini özlü toplumsal ve siyasal birlik açısından tehlikeli bulunmuştur. İslamcılardaki düşünceye göre tek bir din ve tek bir millet vardı. Milleti din meydana getirmekteydi. Milletlerin içinde çeşitli kavimlerin ve unsurların olduğunun kabul edilmesiyle beraber din tüm bunları birleştirici bir güçtü.
Yakınlaşma Dönemi: Din Ve Millet; İslam ve Türklük
Osmanlı’nın son dönemlerine doğru Osmanlıcılık ile birlikte ortaya çıkan iki büyük akım Türkçülük ve İslamcılık akımıydı. Türk milletinin siyasal ve kültürel birlikteliğini sağlamak amacıyla ortaya atılan; Türkçülük akımı 1880’li yıllardan itibaren Osmanlı Devleti içinde etkisini arttırdı. Osmanlı Devleti ve Rus Çarlığına bağlı olan Azerbaycan’daki Rusyalı Müslümanlar arasında gelişmeye başlayan Türkçülük akımı; Osmanlı’nın son dönemine damga vurmuş ve aydınlar eliyle siyasete de taşınmıştır.
İslamcılık ise Osmanlı aydınlarınca geliştirilen, 1870’lerden sonra Osmanlı Devleti’nde bir devlet siyasetine dönüşen bir akımdır. 2. Abdülhamid de içeride tebaasını birleştirmek için, ülke dışındakiler için de emperyalizme karşı koyma aracı olarak bu siyaseti kullanmıştır.
Türkçüler, Milliyetçilik ve İslam ilişkisini olumlu ve tamamlayıcı olarak, dini milletin, İslâm’ı ise Türklüğün kurucu unsurları arasına dâhil etmişlerdir. İslam, Türkçe ile birlikte Türklüğün esas unsuru olarak görülmüş ve Sosyolog Ziya Gökalp bu konuyla ilgili “Türkçe konuşan
Müslümana Türk derler” demiştir. Türkçülük akımına göre İslam, Türk milletinin esas kurucu unsuru olunca İslam’da Türk’ün milli dini olarak görülmüştür. Bu manzara içinde Müslüman olmak Türk olmanın şartı olarak sayılmıştır.
İslamcılar kanadında ise Cumhuriyetin........
© Adil Medya
