Barış sürecinde ikinci perde açılırken…
O yılın Ağustos ayında, İrlanda barış süreci hakkında yaptığım bir araştırmanın özeti, bianet.org’da iki bölüm halinde yayınlandı. Orada, Türkiye’de başlatılan “açılım”la yaptığım karşılaştırmada önemli bir farkın altını çizmiştim:
“Kuzey İrlanda barış süreci, bürokrasi, genelkurmay ve siyasetçilerin hemfikir olduğu bir devlet politikası olarak başlatıldı ve hem Muhafazakar hem de İşçi Partisi hükümetleri tarafından aynı doğrultuda sürdürülerek sonuçlandırıldı. Türkiye’deyse an itibarıyla barış süreci bir devlet politikası niteliği kazanmış değildir. Özellikle muhalefetin meseleyi ‘vatan hainliği’ derecesine kadar abartan ifadeleri, barış süreci konusunda bir konsensüs oluşturmak üzere daha çok yol alınması gerektiğinin göstergesi.” (bianet.org, 18 Ağustos 2009.)
19 Ekim 2009’da Habur sınır kapısında yaşananlar, Kürt tarafının önemli bir jesti olarak görülmesi gerekirken dönemin muhalefetini oluşturan Deniz Baykal CHP’si ve Devlet Bahçeli’nin MHP’si tarafından büyük tepkiyle karşılanacak; CHP, Beşir Atalay hakkında gensoru önergesi verecek, Bahçeli de sık sık “Açılım tuzağına düşmeyin” uyarısında bulunacaktı. Bunlar henüz olmamışken yukarıda sözünü ettiğim yazıda şunlar söylenmişti:
“Burada şunu da not etmek gerekiyor ki Türkiye’nin muhalefet liderleri, yalnızca kendi seçmenleri değil, devletin önemli bileşenleri adına da konuşuyorlar. Bunlardan başta geleni hiç kuşku yok ki Genelkurmay. İlker Başbuğ’un son basın toplantılarından birinde ‘pişman teröristler için rehabilitasyon merkezleri kurulması’ gibi ifadeler kullanmış olduğunu unutmayalım. Bu şartlar altında, muhalefet liderlerinin el ele kaldırmakta oldukları kazan, asker-bürokrat elitlerin gerçek bir barışa ikna edilmesi yönünde alınması gereken uzun yolun sembolü olarak okunmalıdır. Devletin farklı kanatları arasında bir anlaşma sağlanarak Kürt barışının bir devlet siyaseti halini alması sağlanmaksızın barış süreci, İngiltere-Kuzey İrlanda barışına kıyasla çok büyük zorluklar........
© Açık Gazete
