Marmara’yı küstürdük, sırada Ege var!
YUSUF YAVUZ / AÇIK GAZETE – Marmara Denizini yıllar önce küstürdük. Sıra Ege ve Akdeniz kıyılarında. Turizmin getireceği döviz uğruna 1980’lerden itibaren kıyılarını yoğun insan faaliyetlerine açan bir politikayı benimseyen Türkiye, gelinen noktada turizmin de sonunu getirecek bir kıyı kullanımına göz yumarak bindiği dalı kesiyor.
Kısmen sığ ve kapalı bir körfez Muğla Milas’taki Güllük Körfezi’nde mevcutta 6 ayrı liman (marina, yükleme limanı, yat limanı ve balıkçı barınağı) olmasına karşın bölgede çıkarılan madenlerin nakli için yıllık 3,5 milyon ton kapasiteli yeni bir maden limanı için deniz tabanı kazılmaya başlandı. Uzmanlar, bu yarı kapalı körfezdeki kirliliğin uzun vadede tüm bölgeyi etkileyeceğini belirterek “Onlarca yıldır kendi içinde alan rekabeti olan ve her birinin varlığı ve kazancı direkt olarak sağlıklı deniz ekosistemine ve deniz suyu parametrelerinin iyi olmasına bağlı olan turizm, balıkçılık ve balık yetiştiriciliği sektörlerinin tüm yatırımlarının üzerine adeta dinamit atılacaktır. Bunca yıldır toplumun ve bilim insanlarının en iyi koruma ve kullanım dengesini sağlamak için gösterdiği çaba ve hassasiyetin üzerine de dinamit atılmaktadır. Güllük Körfezi ve Dalyanı’nın mevcut ekolojik sorunlarının raporda ele alınış ve yorumlanış biçimi ise yine tam bir akıl tutulmasıdır” uyarısında bulundu.
ÖNCE MARMARA’YI KÜSTÜRDÜK
Usta yazar Yaşar Kemal ‘Deniz Küstü’ romanını yayımladığında yıl, 1978’di. Romanda, insanın yaşadığı coğrafya ile birlikte nasıl yozlaştığı İstanbul üzerinden anlatılır. İstanbul’un eski siyah beyaz fotoğraflarında kalan ve “boğazda lüfer akını” ya da palamut akını haberleriyle toplumun belleğinde yer edinen deniz-insan ilişkisi zamanla boğazın iki yakası başta olmak üzere İstanbul coğrafyasının hemen her köşesini betona boğan insanların coğrafyayla kurduğu ilişkisine dönüştü. Marmara’yı önce küstürdük, ardından ise müsilaj kusan bir denize dönüştürdük.
NEFES ALMAK ÇİN KAÇILAN YERLERİN NEFESİ KESİLİYOR
Marmara Denizi bu ülkenin insanına küsmesinin üzerinden neredeyse yarım asır geçti. Ciğerlerini söksek de halen nefes almak için direniyor. Son yıllarda ise Ege kıyıları benzer bir akıbete doğru hızla ilerliyor. Nefes almak için boğucu kentlerden kaçılıp gidilen Ege sahilleri, giderek ‘kaçılacak’ yerler haline dönüşüyor. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri de Muğla’daki Güllük Körfezi’nde yaşanıyor. Güllük Körfezi ve çevresi çok özel bir coğrafya. Deniz, sulak alan, nehir ve karasal ekosistemlerin bir arada ve uyum içinde geliştiği özellikli bir bölge. Nehirlerinde su samuru, denizinde Akdeniz foku, sulak alanlarında endemik türlerin yaşam bulduğu bir doğal miras.
GÜLLÜK KÖRFEZİNDE 5 BİN YILLIK KÜLTÜRÜN İZLERİ SİLİNİYOR
Son 20-30 yılda bu bölgede giderek artan insan baskısı, denizi balık türleriyle, dağları zeytin ormanlarıyla kaplı Körfez ve çevresini giderek yutuyor. Geçmişi 5 bin yılı bulan İasos antik kenti ve koyları, körfezin geçmişi hakkında izlerle dolu. Bu bölge aynı zamanda denizlerin akciğeri sayılan ve biyolojik çeşitliliğin devamı için hayati önemde olan deniz çayırlarının da son sığınaklarından. Deniz çayırlarının öneminin fark edilmesiyle, türün yok oluşunu hızlandıran insan baskısının artması neredeyse benzer dönemlere rastlıyor.
İKLİM KANUNU MU KARBON PAZARI MI?
Türkiye’nin gündeminde İklim Yasası var ancak doğanın, yaşamın ve toplumun çıkarlarından daha çok karbon pazarının düzenlenmesine, kirliliğin paraya tahvil edilmesine bir çeki düzen vermeyi öncelik olarak gören bu düzenlemelerde yaşamın geleceği ıskalanıyor ne yazık ki. Yaylaları, ormanlar, dereler, kıyılar gibi yağmaya karşı direnmeye çalışan Anadolu coğrafyasının sesi, isyanı yok İklim Kanunu’nda.
MERSİN BALIĞINI YOK ETTİK, KASABALARIMIZ SARDALYA KOKMUYOR
Yeryüzündeki kirleticilerin neden olduğu karbonun neredeyse beşte birini yutarak yerkürenin akciğerlerini temizleyen deniz çayırları da pek konuşulmuyor karar alıcılar arasında. Eğer bugün Türkiye denizlerinde doğal olarak varlığını sürdüren mersin balığı artık bulunmuyorsa, boğazdaki lüfer akınını konuşmuyorsa bu coğrafyanın insanı, Marmara’yı çevreleyen kasabaların sokakları lakerda, Kuzey Ege kasabaları sardalya kokmuyorsa; denizin ciğerini söktüğümüz içindir. Horona durmuş Trabzon uşaklarının kuşaklarında parıldayan gümüş hamsilerin yerini Norveç uskumruları aldıysa balık tezgâhlarında; denizi küstürdüğümüz içindir…
DENİZLERİMİZ ÇÖLE DÖNMEDEN ÖNCE BİR DAHA DÜŞÜNME ZAMANI
Birleşmiş........
© Açık Gazete
