menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

EŞKIYA’YA BAKIŞ

9 1
yesterday

Sinema tarihimizde üzerine kitap, makale, tez, araştırma yazısı yazılan yönetmenlerimizden biri de Yavuz Turgul’dur.

Yönettiği filmlerin senaryosunu da kendisi yazar. Eşkıya, Gönül Yarası, Av Mevsimi, Züğürt Ağa, Çiçek Abbas, Fahriye Abla, Muhsin Bey gibi filmlerle toplumumuzu derinden etkilemiştir.

Bugün uluslararası alanda sinemaya dair aldığımız sayısız saygın ödülde, dizi sektöründe Amerika’dan sonra dünyada ikinci sırada yer almamızda Yavuz Turgul çıtasının büyük etkisi vardır. Kendisi de Queens Film Festivali’nden Altın Portakal Yaşam Boyu Onur Ödülü’ne oldukça fazla sayıda ödül sahibidir.

Turgul’un yönetmenliğinden çok felsefesini konuşuruz. Akıntıya kürek çekenlerdendir dersek, “naif” bir aşağılamayı barındırabileceği için, akıntıyı tersine çevirenlerdendir deyip hak tesliminde tenzilata mahal vermemeliyiz.

EŞKIYA

Bir tek “Eşkıya” (1996) bile ömre bedeldir. 1980 ihtilalinden sonra çöken film üretimi ve sinema severlerin salonlara küsmesinin dönüm noktası olmuş, gişe hasılat rekorları kırmıştır.

Bölücü eşkiyaveya ‘bebek katiligibi kışkırtıcı” kodlamalarla işin içinden çıkılmaz boyutlara taşınmaya çalışılan Kürt meselesinde ‘Eşkıya’ oldukça farklı ve köklü bir bakışla yatıştırma niyeti barındırır.

Bir sahnede küçük bir çocuk sorar eşkıya ne?. Eşkıya Baran (Şener Şen) cevaplar, yol kesen, haraç alan, dağlarda yaşayan, yani senin benim gibi insan oğlu.

Bugün milletvekili olarak AKP saflarında yer alan Doç. Dr. Hulki Cevizoğlu, birkaç yıl öncesine kadar Ceviz Kabuğu programında Eşkıya filmi için defalarca bu filmin oldukça zararlı olduğunu dillendirdiğini büyük bir kinle ifade ederdi.

Filmde Eşkıya, 35 yıllık mahkumiyeti sonrası çocukluk aşkı Keje başta olmak üzere mazisindeki ihanetlerin peşinden İstanbul’a sürüklenir. İstanbul başa olmadık belalar açar.

Hikayenin sonunda kendisini takipte olan polislerden biriyle bir apartman çatısında yüz yüze gelir. Polisin tabancası tutukluk yapar. Eşkıya genç polise kıyamaz ve çatıdan atlayarak kendi canına kıyar.

Erkan Oğur’un duru armonilendirmesiyle Fırat Türküsü son noktayı koyar; Ahbaplarım gelmiş ağıtlar yakar / söyletmeyin beni anam yaram derindir.

AV MEVSİMİ

Yavuz Turgul, Av Mevsimi’nde (2010) ise, bir başka nehirde akıntıya karşıdır. Bu defa filmdeki kahramanlar polislerdir. Cinayet masası bir cinayeti çözmeye çalışırken Şark irfanının sarsıntılarına dair emsaller de resmedilir.

Boşandığı eşine aşık polis Deli İdris (Cem Yılmaz) vurulmuş, son nefesini vermeden mesai arkadaşlarına bakış açınızı değiştirin anlamında bir mesaj göndermeye çalışır.

Charlie Chaplin Londra’da yaşamakta olduğumuz fakir mahallenin (Walworth) bebesidir. Çocukluğu yoksullukla ve bakım evlerinde geçmiş olduğundan filmlerinde toplumcu (halıkçı) yön hep hissedilir. Sahne Işıkları’ında (Limelight -1952) güldürü kederdirder.

Amerikan vatandaşlığını reddeler. Sahne Işıkları, Oscar ve 45. Akademi Ödüllerini kazanır ama Chaplin’in komünizm sempatizanı olduğu gerekçe gösterilerek filmin gösterimi 20 yıl Amerika’da yasaklanır.

Cem Yılmaz’ı komedyen zannedenler ağırlıktadır. Komedi çok ağır bir şeydir. Tutturamazsan tutunamaz........

© Açık Gazete


Get it on Google Play