menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Hashtag’li Hegel, TikTok’lu Marx: Yeni nesil entelektüel

15 1
10.07.2025

Sosyal medyadan uzak, eserlerimin peşinde bir yazar olarak, iki çalışmamın yayıncı okumasını beklerken, çağımızın düşünce iklimine dair bir huzursuzluk içindeyim. Görünürlüğün kutsal, sessizliğin ise neredeyse bir yenilgi sayıldığı bu dijital çağda, düşüncenin kaderini ne belirliyor? İçeriğin derinliği mi, yoksa algoritmaların acımasız yayılma dansı mı?

Bu soru, beni klavyenin başına oturttu.

Bir zamanlar, bir fikirle yola çıkmak için bir masa, biraz ışık ve çokça inat yeterdi. Spinoza, mum ışığında etik yazdı; Marx, Londra’nın kasvetli kütüphanelerinde Kapital’i doğurdu. Bugün ise düşüncenin değeri, retweet’lerle, beğenilerle, izlenme oranlarıyla ölçülüyor.

Hegel’in diyalektiği, “Zihnini 3 Adımda Özgürleştir!” başlıklarına sıkışıyor; felsefe, tıklanma oranına göre paketleniyor. Artık “ne söylendiği” değil, “nasıl yayıldığı” kral. Dijital mecralar, bilgiyi değil, dikkati ödüllendiren bir makineye dönüştü. Algoritmalar, duyguları kışkırtanı, yüzeysel olanı, hızlı tüketileni yüceltiyor.

Peki, bu sahnede entelektüel kim?

X’te linç edilen bir filozof mu? Substack’te manifestolar yazan bir isyancı mı? Yoksa TikTok’ta 15 saniyelik aforizmalarla “içerik üreten” bir fenomen mi?

Düşünsene, Freud bugün yaşasa YouTube’da “Bilinçaltını Hacklemenin 5 Yolu” videoları mı çekerdi? Marx ve Engels, “Sınıfsal Sapmalar” podcast’i mi yapardı?

Belki TikTok’ta aforizmalara hapsolup tarihin tozlu sayfalarına gömülürlerdi. Ya da Substack’te algoritmalara kafa tutan yazılar yazıp dikkat ekonomisini ifşa ederlerdi. Marx, TikTok skeçleriyle meta fetişizmini görünür kılarken, Engels’le Twitch’te “Sınıf Bilinciyle Minecraft” oynasa ne derdik?

Gülünç mü, trajik mi, yoksa dijital trajikomik mi?

Ama şunu da unutmayalım: Bu düşünürler, sessizliğin ve derinliğin gücüne inanan “eski moda entelektüellerdi.” Algoritmaların dayattığı görünürlük yarışına karşı bir “dijital prekarya devrimi” düşler; düşüncenin yalnızca teknolojik değil, siyasal bir mesele olduğunu haykırırlardı.

Dijital çağ, entelektüeli hem özgürleştiriyor hem esir alıyor. Algoritmalar düşünceyi radikalleştiriyor gibi görünse de çoğu zaman onu bir “içerik” kalıbına hapsediyor.

Pop-entelektüellik, gölge düşünürlük ve dijital direniş aynı sahnede çarpışıyor. Bugünün entelektüeli bir paradoksun içinde: Hem görünürlüğü kucaklayan hem onu sorgulayan; hem sahnede konuşan hem gölgede düşünen bir........

© Açık Gazete