Üçüncü Dünya Savaşı’na Doğru Hint-Pasifik Gelişmeleri
Asya’daki 51 devlet tarihin hiçbir döneminde Avrupa’da olduğu gibi bir birlik arayışında olmamış, ortak bir kültür yaratamamıştır. Asya’nın geçmişinde dünya düzeni, rakip devletler arasında bir dengeyi değil bir ‘hiyerarşi’yi yansıtırdı. Çin, fetih değil, çevre ülkeleri dönüştürme (Osmoz) yoluyla genişlemiştir. Japonya hariç Uzak Doğu halkları Çin haraç sistemi ve protokolünü kabul etmiş, pazarlarına erişebilmek için, ticaretlerini “haraç” olarak etiketlendirmişlerdi. Uluslararası düzeni babanın Çin olduğu ailevi bir hiyerarşi olarak gören Konfüçyüsçü kavrama saygı göstermişlerdi. Avrupa’nın tersine, Asya’da hemen her devlet kendi dinamizmi ile hareket eder. “Yükselişte” olduğuna inanır ama hak ettiği rolü dünyanın henüz teyit etmediği kanaatini taşır.
Atlantik merkezli bir küresel düzene sahne olan 20. Yüzyıl yerini, Hint-Pasifik merkezli gelişmelerin yaşandığı 21. Yüzyıl’a bırakmıştır. Küresel liderlik heveslerini erken hissettiren Pekin; son 20 yılda kapsayıcılık ve barışçıl yükseliş politikasından hızla uzaklaşıp, sistematik bir kamplaşma evresine girmiştir. Bu yönde, tıpkı tarihte olageldiği gibi çevresinde kendi liderliğinin kayıtsız kabulünü talep ederken, özellikle Tayvan ve Güney Çin Denizi’nde yaşanmakta olan egemenlik sorunlarında diğer ülkeleri muhatap bile almamaktadır. Ancak, Çin’in egemenlik iddiaları komşu ülkelerin ötesine taşmaktadır. Sınırlarının batısında oluşturduğu başta Doğu Türkistan olmak üzere tampon ülkeler üzerindeki iddiaları konusunda da oldukça hassas ve saldırgandır.
Çin’in Hindistan’dan da toprak talepleri vardır ve 1962 yılında ülkenin doğusunda önemli bir toprak parçasını işgal etmiştir. Çin ve Hindistan arasındaki düşmanlık, bölgesel dengeleri değiştirmiş, Rusya ile yakınlığına rağmen Yeni Delhi’nin Washington’a yakınlaşmasına neden olmuştur. Doğu Asya’da daha pek çok ciddi devletlerarası güvenlik sorunları vardır. Kuzey Kore, yaptığı nükleer testlerin Japonya ve ABD’yi hedef aldığını gizlemiyor. Ama en büyük tehlike yükselen Çin’in komşularına yönelik pek dostane olmayan ihtirasları. Çin ve Japonya, ulusal prestij konusu olan birkaç ada için savaşın eşiğinde bekliyor. Japonya’nın da son yıllarda milliyetçi politikalar ile diğer önemli bir askeri güç olma gayreti gözleniyor; deniz kuvvetlerini geliştirirken Çin ile sabır yarışına giriyor.
Sadece Japonya değil, Filipinler, Güney Kore ve Tayvan Amerika’nın koruması altında nükleer Çin’e karşı tetikte bekliyor. Güney Çin Denizi’ndeki “Kamışlı Bölge (Reed Bank)”, Çin ve Filipinler arasında ABD’nin de müdahil olabileceği birkaç çatışma bölgesinden biridir. Filipinler, 200 millik ekonomik bölgesi içindeki haklarını talep ederken, Çin ise Spratly ve çevresindeki 200 adacığın tamamen kendisine ait olduğunu iddia etmektedir. Çin, bu denizde Tayvan, Vietnam, Malezya, Brunei ve Filipinler ile benzer sorunlarını bire bir görüşerek çözmek isterken, ABD konuyu uluslararası alana taşımak istemektedir. Bütün bu fay hatları, Üçüncü Dünya Savaşı’nın aniden patlaması ve bir mayın zinciri şeklinde süratle yayılacağı anlamına gelmektedir.
Küresel vizyonu çerçevesinde, Çin ordusu Üçüncü Dünya Savaşı’na hazırlanmaktadır. Bu savaşın 2035 yılından olacağını öngören ve 2030 yılına kadar ordularını hazır etmeyi planlayan ABD ve müttefikleri şimdi erken bir takvime hazır olmak zorundalar. ABD istihbaratı, Çin devlet başkanı Şi Cinping’in komutanlarına 2027 yılına kadar Tayvan’ın işgaline hazır olmaları emrini verdiği ikazını yaptığını öğrendi. Bu o tarihte Tayvan’ın azından işgal seçeneğinin masada olduğunu gösteriyor. ABD Savunma Bakanlığı ise önümüzdeki üç yıl için hazırlıklarını artırma kararı aldı ve sık sık savaş oyunları ile neler olacağı ve neler yapılacağı tekrar gözden geçirilirken, teknoloji arayışına hız verildi. Bu çalışmada, Üçüncü Dünya Savaşı hazırlıkları ve senaryolar ile Hint-Pasifik savaş alanı ile ilgili çözümler üzerinde duracağız.
ABD ordusu tarihi yanlış savaşlara hazırlanmanın örnekleri ile doludur. Soğuk Savaş boyunca Varşova Paktı’ndaki ulus-devletlerle yapılacak bir konvansiyonel savaş için üstün teknolojileri kullanan bir ordu hazırlandı. Ama bu ordu Vietnam, Irak ve Afganistan’da ayaklanmacılar ya da yamalı bohça ordular ile savaştı. Yeni durumlara uyum sağlamak için yapılan gayretler nihayette işe yaramadı. Bugün ise Çin’in gelişen kabiliyetleri ve zorlayıcı diplomasisine karşı hazırlık yapılıyor.
Çin’in A2/AD konseptine karşı ABD iki konsept geliştirdi; Hava-Deniz Muharebe (ASB) ve abluka. ASB, Çin’in ilk ada halkasını yarmak için ABD hava ve deniz kuvvetlerinin birlikte kullanılmasını öngörmektedir. Bu konseptin muhalifleri, tırmanmanın nükleer bir savaşa yol açabileceği gerekçesi ile bir yıpratma savaşı öneriyor, Çin’in abluka ile ekonomik yönden çökertilmesini tavsiye ediyorlar. Bu konseptler Çin’in Tayvan’ı amfibi kuvvetlerle işgal edeceği varsayımına dayanıyor.
Bununla beraber, Çin farklı bir savunma kültürüne sahip, Amerikalıların ASB/abluka modeli gerekli ama yetersiz görülüyor. Çin, Amerikalılar gibi tedrici model değil Nazi Almanyası ya da Emperyal Japonya gibi kararlı modeli kullanır. Kararlı modele göre Amerikalılar zayiattan kaçınır ve Çin için tek yol sonuna kadar savaşmaktır. Tedrici model rakibin sabrını ölçer ve bu da daha sabırlı kültüre sahip Çin’in işine gelir. Tedrici konsept çatışmaları zamana yayar ve bu da Çin’in için daha iyidir. Çünkü Çin izlemeyi ve öğrenmeyi sever, zamana yayılmış, çoklu stratejiler kullanır.
ABD ve müttefikleri Çin ile savaşı üç halka içinde tertiplenerek yapmak istiyor.
İlk ve en yakın halkanın adalar zinciri, Çin’in Doğu kıyılarından kuzeye Japonya, Okinawa, Tayvan, Kuzey Filipinler, Bornoe ve küçük adaları içine alıyor. Tayvan, bu zincirin en önemli halkası olarak görülüyor ve bu yüzden ülkeye oldukça çok askeri satış yapılıyor. Savaş planına göre, İlk Ada Zinciri boyunca Entegre Müşterek Kuvvet, isabet güdümlü füzeler ile hedefleri vururken, İkinci Ada Halkasında entegre hava savunma sistemleri olacak. Daha dışta ise dağıtılmış unsurlar destek sağlayacaklar.
Çin’in İmha Savaşı Doktrini öncelikle sizim tüm veri akışı ve haberleşmenizi engellemeyi hedefliyor. Bu elektronik karıştırma veya siber saldırılar ile olacak. Haberleşmeye olan güvensizliğin psikolojik sonuçları da olabilir. Burada yapay zeka devreye girecek; önce bu kadar çok karıştırıcı arasından kullanılabilir haberleşme hatlarını bulacak ve sonra başka bir rol oynayacak.
ABD’nin de uzun zamandır “sistemler ailesi” adı verilen “Gelecek Nesil Hava Üstünlüğü Platformu (NGAD)” benzer bir konsepte sahip. NGAD’ın gelecek nesil uçağı, doktrin koordinasyonu, hava aracı kadar jet motoru ve görünmezlik teknolojisi konusunda devrim öngörüyor. F-35 çalışmaları Çin’i caydırmak için bu yolda ilerliyor ama beklenen tam kabiliyetin halen 0’una sahip. Ancak, ABD, Çin gibi metrik ölçümlerden ve teknolojik üstünlüklerden vazgeçemez. Sonunda daha hızlı, daha görünmez, daha iyi silahlanmış bir uçak üretilmiş olsa da Çin’in altıncı nesli uçağı beklenmedik şekilde üstünlük sağlayabilir.
Savaşı tetikleyen, Çin’in Tayvan’ı işgali ve Güney Çin Denizi’nde ancak savaş yolu ile çözülebilecek egemenlik sorunları olacaktır.
Büyük olasılıkla Güney Çin Denizi etrafındaki birçok sorunun aynı anda patlaması ile ABD ve Çin’in başı çektiği iki ittifak arasında yaşanacak ve bu savaş sonrası dünya yeni bir düzene gidecektir. Savaş ne kadar sıkı ve karşı imha edici olursa yeni düzenin istikrar sağlama imkânı o kadar çok olacak. Tıpkı Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nda olduğu gibi taraflar diğerinin kayıtsız şartsız teslim olmasını bekleyecek. Dünyadaki insan nüfusu nükleer silahların da kullanılması nedeni oldukça azalacak. Üçüncü Dünya Savaşı’nın ana özelliği; bugün prototipleri hazırlanan insan-makine sistemlerinin, yapay zekâlı insanımsıların ve nükleer silahların kullanılması olacaktır.
Çin’in askeri doktrini, düşmanını bir vuruşta felç edecek koordineli operasyonlar öngörüyor. Pekin’in sürpriz füze saldırıları sadece Tayvan savunmasını değil, bölgedeki Amerikan deniz ve hava kuvvetlerinin konuşlandığı Batı Pasifik’teki üsleri de hedef alacak. Eş zamanlı olarak siber saldırılar ve........
© ABC Gazetesi
visit website