menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Ortadoğu’yu Bekleyen Askeri Senaryolar & Yeni Savaşlar

27 0
29.01.2025

Arap Baharı’nın ilk yıllarında Büyük Ortadoğu Projesi’nin ana kavşaklarından Suriye’de Esat’ı devirmek düşüncesi ABD, İsrail, S.Arabistan ve Türkiye’yi başlangıçta yan yana getirmişti ama tarafların özel gündemleri belli olunca işbirliği kısa sürdü. Esat’ın ülkeden kaçması ve yönetime İdlib’teki El Kaide uzantısı El Nusra içinde doğmuş Heyet Tahrir eş-Şam’ın ( HTŞ) gelmesinden sonra yeni bir ayrışma söz konusu. Yeni Suriye’de durum kurtların (Rusya ve İran) gönderilmesi, kümeste daha büyük canavarların (ABD ve İsrail) yalnız kalması ile yalancı bir baharı temsil ediyor. Gelinen aşama Gazze, Lübnan ve İran senaryoları ile birlikte Ortadoğu ile ilgili büyük planın bir parçası. ABD ve İsrail için Suriye taşının düşmesi ile gedik açıldı, daha büyük taşlar sallanmaya başladı. En başından beri Körfez ülkeleri ve Mısır için; İran ve Müslüman Kardeşler ile onun silahlı kanadı Hamas, İsrail’den bile daha büyük bir düşmandı. Üstelik Gazze’deki Hamas, asıl düşmanları olan İran’ın Ortadoğu’yu “Şii Hilali” ile kuşatmak isteyen “direniş ekseni”nin ana unsurlarından biri olmuştu.

Ortadoğu’da istenmeyen rejimler yıkılırken “Müslüman Kardeşler Kuşağı” üzerine büyük hayaller kuran Türk siyasetinin öngörüleri de tutmadı. ABD ve İsrail, Türkiye’ye yeni Suriye’deki rolü için iki şart öne sürdü; YPG/PKK’nın hedef alınmaması ve İsrail’in Gazze ile Batı Şeria’daki uygulamalarına yönelik eleştirilerini yumuşatması. Bunun karşılığında Türkiye, yeni Suriye’nin inşasında ve geleceğinde söz sahibi olabilecek. YPG/PKK, ABD ve İsrail’in tıpkı Irak’ın kuzeyindeki Barzani bölgesi gibi uzun zamandır yatırım yaptığı bir proje ve bundan sonra da kullanmak istiyorlar. Türkiye’ye dayatılan (Yeni Paradigma), PKK’nın Suriye ve Türkiye’de silah bırakması karşılığında Kürtlerin siyasi haklarını tanınması yani Kürt Özerkliğini kabul etmesi. Ankara, bunu çeşitli süreçlerin içine saklayarak, uygulama sürecinde ama herkes PKK Terör Örgütü’nün silah bırakmayacağını biliyor. Türkiye’nin Suriye’de eninde sonunda büyük bir çatışma sarmalına girmesi kaçınılmaz.

İktidarın da büyük planları var; YPG/PKK konusu bir yana, HTŞ Suudi çizgisinde Selefi bir cihat örgütü olmasına rağmen, kendini başarılı olarak gördüğü Suriye’deki yeni durumda İran’ın bıraktığı rolün Sünni projeksiyonunda konumunu güçlendirmek istiyor. Ortadoğu’da ikinci bir İran olma yolunda ve gözünü Kudüs’e bile dikmiş durumda ama bu çok büyük bir yük. Türkiye’nin başka bir ülkenin coğrafyası ve yönetimini tek başına yönlendirmesi ve bunu iç ve dış düşmanlarına rağmen sürdürmesi mümkün değil. Üstelik Ortadoğu için daha büyük planları olan ABD ve İsrail’in bölgesel projeksiyonunun Türkiye ile ilgili uğursuz hesapları var. Trump, küresel savaş planlarından kendisine düşenler yanında asıl enerjisini Ortadoğu’yu küçük devletlere bölecek askeri senaryolara harcayacak. Bundan sonrasında 2030 yılına kadar Suriye, İran, Türkiye, Irak ve Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesi için bekleyen savaşlar var. Şimdi Ortadoğu’daki bölünme senaryoları ve harita değişikliklerini öngörmenin zamanı.

İkinci Dünya Savaşı bittiğinden beri ABD’nin gerçek bir düşmanı olmadı; kendi yarattığı düşmanlar ile hegemonyasını sürdürmeye devam ediyor. Bu hayali düşmanlara karşı ortak bir savunma çerçevesi içinde kendine müttefikler buluyor, askeri operasyonlarını meşru hale getiriyor. Şimdi Amerikan daha derin devleti, savunma-sanayi kompleksi ve askerler kendilerine savaşacak yeni canavarlar bulmak zorunda.

ABD uzun zamandır Ortadoğu’nun zayıf ülkelerinin arasında Güliver gibi dolaşıyor ve kovboy diplomasisi uyguluyor. Sözünü dinlemeyenler önce izole ediliyor, sonra hedef haline geliyor ve en sonunda yok oluyorlar.

IŞİD yaratılmadan önce Pentagon’un istihbarat analiz birimi DIA’nın 12 Ağustos 2012 tarihli çalışmasında, ABD/Sünni Koalisyonu’nun; Selefiler, Müslüman Kardeşler ve Irak El Kaidesi’nden (şimdiki IŞİD) oluştuğu ifade ediliyordu. ABD ve Körfez ülkeleri tarafından finanse edilen bu gruplar, Suriye’deki iç savaş başlarken sözde barış protestoları yapıyorlardı. Bu yedi sayfalık raporda, Esat rejimi ile ülkenin doğusunu izole etmek için IŞİD halifeliğinin kuruluş gerekçesi şu cümleler ile ifade ediliyordu;

“Eğer şartlar oluşursa, Doğu Suriye’de (Haseki ve Deyrezor) ilan edilmiş ya da edilmemiş bir Selefi prensliğin kurulma olasılığı var ve bu destekleyen güçler ve muhaliflerin Suriye rejimini izole etmek için tam da istediği şeydir”.

Pentagon raporunda, bu prensliğin Irak sınırları içine, Musul ve Ramadi’ye uzanacağı da belirtiliyordu yani Irak ve Suriye’de olan hiçbir şey sürpriz değildi.

IŞİD, Ortadoğu’nun dizaynındaki rolü için yaratıldı ve Batı müdahalesine yeni zemin hazırladı. 2012’de IŞİD’a Ebu Garip hapishanesinden 500 kişi katıldı. Guantanamo’dan 2012 yılında bırakılan ve beş tanesi Taliban’ın üst düzey komutanları olan 55 kişi de IŞİD’in lider kadrosuna katıldı. IŞİD teröristleri de 2012’de Ürdün’de CIA tarafından eğitildi ve Suriye’de özellikle Türkiye sınırına yakın bölgeleri ve petrol bölgelerini ele geçirmek üzere görevlendirildi.

Ortadoğu’dan Orta Asya’ya hatta Afrika’ya kadar Batı ittifakı (CIA, M16 ve MOSSAD) kendi eli ile eğittiği ve donattığı İslamcıları, Terörizme Karşı Küresel Savaş’ta kullanmaktadır. ABD’nin terörle mücadelesi Uzun Savaş’tan tüm dünyanın başını belaya sokacak şekilde gittikçe genişledi ve Sonsuz Savaş’a dönüştü. IŞİD’in halifelik projesi Suudi Arabistan’da hazırlandı. Suudi Arabistan kralı Abdullah Bin Abdülaziz IŞİD ve El Nusra’yı kara listeye ancak bahar aylarında aldı. Suudi Arabistan, Katar ve Ankara’da Erdoğan’ın aklında Sünni devlet kurmak vardı. Suudi Arabistan, Libya’daki İslamcı Savaş Grubu, El-Nusra Cephesi ve IŞİD’i destekledi. Suudi stratejisinin mimarı ve yakın zamana kadar Suudi istihbaratının ve Ulusal Güvenlik Konseyi’nin başkanı olan Prens Bander Bin Saud’a göre İran’a karşı Irak ve Suriye’de İslamcı militanlar desteklenmeli idi.

Ortadoğu’daki İsrail oyunlarının ve harita değişikliklerinin ön cephesinde görünmeyen oyuncular var. Oyunu kuran Pentagon ve CIA ama bu oyun yeni değil, 1990’lardan beri yürüyen Büyük İsrail, Kürdistan gibi alt projeler şimdi entegre oluyor. En yukarıda kurulacak düzeni kendi şirket çıkarlarına uygun gören ve kritik kararları veren küresel elitin isimleri var. Uzaktan seyretmiyorlar, suikast kararları bile New York’taki bir otel odasından veriliyor.

Suriye’deki Amerikan askeri varlığı son on yılda, eğit-donat ile terörist üreten bir ülke olmaktan, Suriye’nin kuzeyine sıkışmış iki bin özel kuvvetler mensubu ile; sözde terörist avcısı, İran düşmanlarının sığınağı ve YPG/PKK’nın hamisi bir güç haline gelmişti. Amerikalı askerlerinin görevi Türkleri Fırat’ın doğusuna sokmamaya indirgenmişti.

ABD, Esat’ın gidişi ile birlikte Ortadoğu’daki diğer otoriter rejimlere de ülkelerini nasıl terörize edebilecekleri ve kendilerini bekleyen son hakkında mesaj vermiş oldu. Esat gibi, Tunus’da Ben Ali, Mısır’da Hüsnü Mübarek, Libya’da Kaddafi kuvvetli bir rüzgârla birlikte alaşağı oldular. İki ay önce CIA Direktörü William Burns ve Mossad’ın başındaki David Mircea, bundan sonra Ortadoğu’da askeri operasyonlardan çok rejim değişiklikleri duyacaksınız demişti. CIA Direktörü William Burns, birkaç ay önce Ortadoğu’daki savaşın bir ideoloji ve istihbarat savaşı olduğunu söyledi. Bu ideoloji ile mücadele için istihbarat operasyonları bazı ülkelerde rejim değişikliklerine yönelecek.

HTŞ’in kurgulanmasının asıl amacı Beşar Esat’ı göndermek değil, Suriye’nin bölünmesi ve İsrail’in Suriye’ye çökmesiydi. İsrail’e Suriye’deki cihatçı örgütlerin hiçbirinden bugüne kadar saldırı olmadı. İsrail-Suriye sınırı hep sessiz kaldı.

Zayıf ve siyasi egemenliğini yitirmiş bir Suriye aynı zamanda İsrail açısından vekil güçlerle Irak ve Lübnan’a yönelik müdahaleler için kuluçka yuvası ve fırlatma rampası işlevi görebilir. Güçlü bir Suriye, İsrail’in işine gelmez.

Suriye’den sonra Lübnan ve İran’a sıra geliyor. Bütün bunlar daha büyük bir taş olan Türkiye ile tamamlanacak. Küresel ölçekte ise Rusya, Kuzey Kore ve Çin rejimleri hedef tahtasında. Esat’ın devrilmesi ABD için Ortadoğu’da rejimleri değiştirmek için yeni fırsatlar ve enerji veriyor. Kendini kurtarmak isteyen liderlere verilen reçete, ABD’nin kampında olmak ve dediklerini yapmak.

Soğuk Savaş’ın sonundan beri hemen her ABD başkanı bir savaşın mirası ile tanımlanan dış politika yürüttü. Baba (George H.W.) Bush; Körfez Savaşı, Bill Clinton; Somali, Bosna ve Kosova harekâtı, oğul (George W.); Irak ve Afganistan, Barack Obama;........

© ABC Gazetesi