menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Ölümsüz Diktatör (Tanrı’ya Giden Dijital Yol)

25 0
27.02.2025

Dünya tarihi oldukça hızlandı. Dünyanın kendi kendini yok edeceği, en azından insan (Homo sapiens) olmanın ya da insanlığın biteceği bir sona doğru hızla gidiyoruz. Karadeliğin kaçamayacağınız girdabındasınız; bu, bir kendi kendini öldürme partisi... İki bin yıldır anlatılan semavi dinlerin sizin gibi konuşan Tanrısı yerine fiziğin tanrısına gidiyoruz. Önümüzdeki 30 yılda din, aile, toplum, devlet vs. hepsi bu hızlı süreçte kaybolacak. Yeni bir aydınlanma ve kaos dönemine giriyoruz. Bu süreci hızlandıran katalizörler gene insanın güç arayışı, çıkarcılığı ve nefret duygusu. Bir yanda Trump gibi ahlaken düşük, güç sevdalısı, “Ben her şeyi biliyorum.” diyen otoriter liderler; diğer yandan kötü niyetlere hizmet eden teknolojik yarış ve özellikle yapay zekâ konusunda acımasız rekabet. Yapay zekâ, insan hatalarını elimine etmenin yanında, insan kapasitesinin üzerine çıkacak kabiliyetler potansiyelini de temsil ediyor. Daha önemlisi bunlar artık bir bilim kurgu ya da fantezi değil, gerçek; ilk modeller süratle daha gelişmişlerine evriliyor.

Tarih boyunca savaşların arkasında hep bir değerli madde olmuştur. Önceleri bu baharattı, sonra petrol ve doğal gaz oldu. 21. yüzyılın “akıl çağı” olduğunu hep söylüyoruz ama bunu daha çok bilgi teknolojilerindeki gelişmelerle ilişkilendiriyorduk ve yeni stratejik savaş maddesinin “bilgi” olduğunu düşünüyorduk. Yeni savaş, yapay zeka teknolojisi ile yarışı önce insanlığın, sonra gezegenin aklını ele geçirme üzerine. Yeni gerçek küresel çekişmenin yani ABD-Çin rekabetinin görünen yüzünde yapay zekaya, yani dünya aklına hükmetme mücadelesi, görünmeyen yüzünde ise büyük şirketlerin ya da küresel sermayenin teknolojik diktatörlük planları var. Trump’ın oyun kitabı da oyun arkadaşları da “az bulunur madenler” için başka devletlere el koymaya niyetlenirken, görev tanımlarında bu diktatörlüğün 200 yıldır devam eden tek dünya devleti projesine hizmet var. Bu, bir teknoloji savaşı ve bildiğimiz geleneksel jeopolitiğe benzemeyen bir alanda gerçekleşiyor.

Önce bulunduğumuz durumu tespit edelim. 2025 yılında yani yüzyılın ilk çeyreğinde yaşanan küresel trendleri şu şekilde sıralayabiliriz:

1) Devlet egemenliğini hiçe sayan işgal ve müdahaleler (2008, 2014 ve 2022’deki Rusya’nın Gürcistan ve Ukrayna Müdahaleleri; Arap Hareketleri döneminde Libya ve Suriye’de iç savaş çıkarılması vb.).

2) Ekonomik, siyasi ve teknolojik yaptırım ve ambargoların ülkelere karşı sopa olarak kullanılması (Rusya, İran, Kuzey Kore ve hatta Türkiye bunun en büyük mağdurlarıdır.)

3) Otoriterliğin yükselişi. (2023 yılı Demokrasi İndeksi’ne göre, dünya nüfusunun sadece % 8’i tam demokrasi içinde, yaklaşık @’ı otoriter yönetim altında yaşıyor.

4) Demokrasiyi korumanın acil ihtiyaç haline gelmesi: Avrupa’da aşırı sağ yükselirken, teknolojinin, özellikle yapay zeka kullanımının, dezenformasyon ve derin sahtelikleri hızla yayması ve ayrıca komplo teorileri, toplumları daha kötü ve hassas hâle getiriyor.

5) Uluslararası düzenin temel aktörü olan devletlerin gittikçe başarısız hale gelmesi; artan başarısız devlet coğrafyalarında kontrol edilemeyen (karanlık) bölgelerin artması, tek dünya devleti yolunda ulus devletlerin gittikçe parçalanması.

İnsana yani sizlere gelecek olursak asıl mesele biziz, yani insanın ve insanlığın götürülmeye çalışıldığı süreç. İki ana teknoloji tehdit oluşturuyor: Yapay zeka ve biyoteknoloji.

- İnsanoğlu hâlâ kendi düşüncelerini, kendi isteklerini ve umutlarını kendisi belirleme ve saklayabilme özelliğine sahip. Ancak yapay zekâ bunu değiştirecektir; özgür düşünen son nesilleriz. İnsanların gerçekte ne istediği veya ne ile mutlu olacağına ilişkin yapay zekâ programları geliştiriliyor. Başlangıçta babacan gözüken bu projeler, kısa zamanda totaliter (mutlak itaate dayalı) bir rejime hizmet edebilir. Her cehennem, cennet vaadi ile başlar. Yapay zekâ otoriterliği de farklı olmayacak. Yani yönetimin gösterdiği yoldan gitmek zorundasınız, kendi seçtiğinizden değil. Bu, şu anda Çin’in yapay zeka stratejisinin temelindeki beklenti ve bu beklentinin gerçekleştirilmesi uğruna, toprakları işgal altındaki Uygurlar kobay olarak kullanılıyor.

- Biyoteknoloji, alanındaki çalışmalar ile insan performansının üstüne çıkmayı hedefliyor. İnsan-makine ara yüzleri, yapay organlar, üzerinize takabileceğiniz işlemciler, beynimizdeki çip gibi yapay zekâlı diğer cihazlar ile 2040’larda yeni bir yaşama geçmeyi planlıyoruz. Ama bu da erken bir safha çünkü gen teknolojisinde sağlanacak gelişmeler ile yapay organlara da gerek kalmayacak, organlar kendiliğinden yeniden çıkacak. Beynine çip takılan insan 2.0, makine parçaları olan insan 3.0’ın hayata geçmesi bu yüzyılın ortalarında tamamlanacak.

Yapay zekâ ile insan hayatı değişecek çünkü her birimizin davranışları ile ilgili devasa veri toplanıyor. Makine öğrenmesi algoritmaları ise bu veriyi kullanarak sadece ne yaptığımızı değil, kim olduğumuzu da analiz ediyor. Bugün Facebook üzerinden hangi filmleri sevdiğimiz gibi bazı basit veriler kullanılırken, daha sonra kimlerin intihara yakın olduğu belirlenecek. Daha ileri aşamada bizim en uygun eş düşüncemiz, kişiliğimiz, zekâmız, kötü alışkanlıklarımız ve ne ile mutlu olduğumuz deşifre edilecek. Özel bilgilerinize nüfuz etmek için yeni yaşam biçimleri dayatılıyor; dijital para, dijital bankacılık, dijital sağlık pasaportu gibi masum görünüşlü uygulamalar sizin hakkınızda çok fazla veri topluyor. Harcamalarınız, ne aldığınız, nereye gittiğiniz gibi veriler yanında yüz tanıma sistemleri ile izleniyorsunuz, ses tanıma ile gizli de olsa görüşmeleriniz dinleniyor, sağlık bilgileriniz inceleniyor. Bu veriler aslında şirketlere en azından daha fazla kâr için ipucu demek ama asıl işlevi küresel bir gözetleme ve kontrol sistemi kurmak.

İnsanlığın kendine dair görüşü, önyargıları kadim çağlardan beri üç büyük değişim geçirdi. Bu önyargıları besleyen dinler üç büyük darbe aldı:

(1) Kopernik’ten önce kendimizi evrenin merkezi sanıyorduk. Tüm gök cisimleri dünyamızın etrafında dönüyordu. Ama büyük astronom, o kibri parçaladı ve gezegenimizin Güneş’in etrafında dönen nice gezegenden biri olduğunu, Güneş sistemimizin ötesinde başka sistemler ve sayısız gezegenler olduğunu kabul etmeye zorladı.

(2) Charles Darwin’den önce insanoğlu kendinin hayvanlar âleminden ayrı, başlı başına ayrı bir tür olduğuna inanıyordu. Ama büyük biyolog, fiziksel organizmamızın tüm diğer yaşam biçimlerinin de tabi olduğu kuralların işlediği bir evrim sürecinin parçası olduğunu görmemizi sağladı.

(3) Sigmund Freud’tan önce insanlar sözlerinin ve davranışlarının ancak bilinçli iradesinin ürünleri olduğuna inanıyordu. Ama büyük psikolog, zihnimizin karanlık bir gizlilik içinde çalışan ve hatta hayatlarımıza hükmedebilen başka parçaları olduğunu da ortaya koydu.

Şimdi ise yapay zekâ devrimi ile insan olmanın ötesine geçeceğiz. Filozoflar hep şu soruları sormuşlardı: Evreni bilebilir miyiz? Ya da evren bizi bilecek mi? Bu sırrı yaklaşık 2150’de tamamen keşfedeceğiz ve hâlâ özgür kalabilirsek, insan olarak kalıp kalmamaya da kendimiz karar vereceğiz. Çünkü Ölümsüz Diktatörlük bizi insan olmanın ötesine götürecek. Bu makalede önce yaşanmakta olan teknolojik savaşa, ABD-Çin rekabetine, değindikten sonra dünyayı yönetmeye aday yapay zekânın Ölümsüz Diktatörlüğünü ve dijital yoldan Tanrı ile nasıl “bir” olabileceğimizi sorgulayacağız.

Yapay zekâ, otomasyon, robotik, kuantum ve uzay teknolojisi gibi teknolojik yenilikler, uluslararası ortamda devletlere istisnai avantajlar sağlıyor ve küresel güç rekabetine katalizör oluyor. Bu kapsamda Çin’in, ABD’ye rakip olarak son on yıllarda uyguladığı politikalar ve yaptığı yatırımlar dikkat çekiyor. Çin; yenilikçi teknolojilerin sağladığı siyasi, ekonomik, askeri ve ticari fırsatları kullanarak teknolojide dünya lideri olmayı hedefliyor. Çin stratejisi; bütün Çin devlet mekanizması birlikte hareket ederek, devlete ait girişimleri desteklemek, araştırma ve geliştirme faaliyetlerini önceliklendirmek, ileri teknoloji, sanayileşme ve yenilik programlarını güçlendirmek üzerine kurulu. 2009 yılında başlatılan 973 Programı ile kuantum teknolojisi, uzay ve uydu teknolojileri, siber kabiliyetler, yapay zekâ, bulut bilim, otomasyon sistemleri ve robotikler desteklenmeye başlandı.

Teknolojik gelişmelerin en fazla olacağı muhtemel beş alan şunlardır:

(1) Biyoloji, biyoteknoloji ve tıp.

(2) Robotlar, yapay zekâ, yeni akıllı silahlar ve insan kabiliyetlerinin geliştirilmesi.

(3) Bilgi ve iletişim teknolojisi, gözetleme ve bilişsel bilim.

(4) Nanoteknoloji ve gelişmiş malzemeler.

(5) Enerji teknolojisi.

Yapay zekâ, kuantum uygulamaları, biyoteknoloji, nanoteknoloji ve robotlar gibi yeni teknolojilerin geleceğin savaşların yapısını değiştirmesi bekleniyor. Bence savaşın doğası değil, karakteri değişecektir çünkü savaşın doğası hep önce görmek, hızlı hareket etmek ve yok etmek üzerine kurulu olacaktır. Konvansiyonel kuvvetler büyük ölçüde ortadan kalkacak ve savaşlar artık belirli bir kara parçası yerine daha çok uzaya ve siber uzaya taşınacak.

Yapay zekâ ile alakalı yeni ve yıkıcı teknolojiler şu dört alanda karşılıklı ilişki içinde olacaklar:

- Otonomi,

- Biyoteknoloji,

- Uzay,

- Kuantum teknolojisi.

Biyoteknoloji alanındaki ile insan performansının üstüne çıkmayı hedefliyoruz. İnsan-makine ara yüzleri, yapay organlar, üzerinize takabileceğiniz işlemciler, beynimizdeki çip gibi yapay zekâlı diğer cihazlar ile 2040’larda yeni bir yaşama geçmeyi planlıyoruz. Ama bu da erken bir safha çünkü gen teknolojisinde sağlanacak gelişmeler ile yapay organlara da gerek kalmayacak, organlar kendiliğinden yeniden çıkacak.

Amerika’nın dijital üstünlüğü hassas bir temele dayanmaktadır: Veri merkezlerini, güç kaynağı hâline getirme kabiliyeti. Meta, Google ve Microsoft gibi teknoloji devleri veri merkezi operasyonlarını genişletmek için temiz, güvenilir veri temini için yarışıyorlar. Bu veri merkezleri Amerikan dijital hâkimiyetinin omurgası ve küresel etkisini geliştirme aracı. Bu amaçla daha çok nükleer enerji satın almaya çalışıyorlar.

Mevcut sistem çoklu reaktörlerin hızlı kullanımını sağlamak için dizayn edilmemiş durumda. Çin ve Rusya ile yarışta nükleer güç bir enerji kaynağı olmaktan stratejik vasıtaya dönüşüyor.........

© ABC Gazetesi