menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Tuzun kirlendiği günlerde!

7 0
07.10.2025

İlk romanı Devridaim ile Bilgi Yayınevi'nin düzenlediği 2022 Turgut Özakman İlk Roman Yarışması'nı kazanan ve geçen yıl aynı romanıyla 53. Orhan Kemal Roman Armağanı'na layık görülen Ezgi Tanergeç, Devridaim'de farklı kuşakları bir 'su öyküsü'nde buluşturmuş, bir asırı geçen zaman dilimindeki farklı dönemlerin olaylarını, kahramanlarını, yaşama alışkanlıklarını, birbirine ilintili katmanlar halinde yansıtmıştı. Tanergeç'in bu ödülden birkaç ay sonra yayımlanan ikinci romanı Geç Kalanlar Kümesi ise bir vicdan azabının gölgesinde bir grup arkadaşın ilişkisini tartışmaya açtığı 'dostluk' kavramın üzerinden işliyordu.

Yazarın yaklaşık üç yılda yayımladığı üç romanında farklı temaları, tekrara düşmeden, farklı kurgu ve üsluplarla ele almış olması, bir yazarın yolculuğunda yabana atılmayacak bir emek ve uğraşın göstergesi.

Ezgi Tanergeç, kendisiyle bir süre önce yaptığım söyleşide bu hassasiyetini şöyle ifade etmişti:

YENİ BAKIŞ AÇILARI VE SÜRPRİZLER

"Yazar her seferinde farklı bir şey ortaya koyabilmeli. Bir yazarın sürekli aynı şeyi anlatması bence tercih edilir bir durum olmamalı. Önce çocukluğundan başlar yazmaya, sonra da bazı nüanslarla öncekinin benzerini inşa ederek kendini anlatmaya devam eder bazı yazarlar. Ya da çok tutmuş bir hikâyenin çok benzerini yeniden kurar, sağlam dalları elinden bırakmak istemiyor gibi… Bu da bir tercih ama okuyucu olarak ben de takip ettiğim bir yazarın hep aynı şeyi anlatmasını istemem. Bundan kastım romancının bir üslubunun olmaması değil, benim kastım ortaya yeni bir şey koyabilmek… Yeni bir fikir, farklı bir bakış açısı, bir sürpriz… Yoksa elbette yeni tamamladığım roman da dahil olmak üzere aynı yazardan çıktığını belli eden ortak özellikleri var. Dil, anlatım, insana bakış, duyarlılık gibi… Bunu iyi okur mutlaka hissediyor zaten."

YÜZDEKİ TUZ YANIKLARI

Yazarın üçüncü romanı Tuzlu Yüz ise, okurunu bu iki romandaki şehir ortamlarından çok farklı bir mekana, Orta Anadolu'nun çorak coğrafyasında tüm hayatları tuz ile şekillenen, Tuzlu Kağnı'dan evrilmiş Tuzlukarnı köyüne götürüyor. Kuşaklar boyu, uçsuz bucaksız tuz beyazlığında ve acılığında doğup büyümüş, kimilerinin yüzlerinde tuz yanıklarını taşıdığı, ekmeğini tuzdan çıkarmış, aslında o tuzla birlikte yazgılarına teslim olmuş, ufku dar yoksul insanların köyü Tuzlukarnı. O köyün hayatta varlığın paylaşılabilir olduğunu, lakin en büyük sıkıntının yokluğu paylaştırmak olduğunu akıl edemeyen insanları. Geçmişten günümüze getirilen husumetlerin nedeni de bu zaten.

Aile büyükleri vaktiyle tuz havzasındaki haklarını devredip gitmişse de, orada hala bir zenginlik yattığına inanan Taşkafa Salih'in köye dönüşü bu yüzden tüm ahalinin kulağına kar suyu kaçmasına neden oluyor. Daima türlü hesapların içindeki Muhtar Kasım da, babası yıllar önce Salih'in hısımları tarafından kan davasında öldürülen Haydar da, onun bir ayağı çukurda ama intikam hırsıyla ayakta duran amcası Muhittin de Salih'in varlığından rahatsız. Ama günler sonra akan kan, sadece havzanın kurumaya yüz tutmuş birikintilerinde artemya aranan flamingoya ait değil. Öte yandan düşmanlıklar ve para hırsı da birkaç cahil ve açgözlü köylünün işi de değil. Köyün çilekeş emekçilerini borç batağına sürükleyen tuz işletmesinin patronunun gizli hesapları ise hiç bitmiyor. Böylesi bir ortamda köylü hepten birbirine girmiyorsa bunu aklıselimini yitirmemiş Ercan ve Malik gibi gençlere borçlu.

HAYDARIN KORKULARI, MERYEM'İN CİN FİKİRLERİ

Bütün bunlara rağmen köy tamamen zorlu hayatın ezdiği vizyonu kıt erkeklerden ibaret değil. Mesela ciddi bir eğitim görmemiş olsa da iki haneli rakamları kafadan çarpabilen Haydar'ın cin fikirli karısı Meryem var. Günün türlü gailesinin üstesinden geldiği gibi oğluna bakan, ev işlerini çekip çeviren sebep - sonuç ilişkilerini kafasında pratik bir biçimde kurabilen bir kadın Meryem. Gözü sadece muhtarlıkta değil bu küçük taneli beyaz........

© 9 Eylül Gazetesi