menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Peki ama ahlak nedir?

12 0
29.04.2025

Yanınızda yörenizde iyi bildiğiniz kişi, dün dediğini bugün tersini söylemeyi alışkanlık haline getirse, en iyi ihtimalle selamı sabahı kesersiniz. Onunla yüzgöz olmaz, mümkün mertebe uzak durursunuz. Oysa ve özellikle son yirmi beş yılın siyasetini domine eden figürleri bunu sayısız kez yaptılar, daha da yapacaklar. Gerekçeleri basit, "dün öyle bugün böyle" ya konjonktürün gereği oluyor ya da ilm-i siyasetin. İşin tuhaf ve hazin tarafı ödediği vergiler, faturalar kat kat artmış, geliri aynı oranda düşmüş ciddi halk kesimleri de 'kesintisiz bir aidiyet' hissiyle bunu normal ve yerinde, çok çok zaruri bir durum olarak karşılıyor. Daha da önemlisi elbette hurafelerle örülmüş cehaletin, bağnazlığın, ucuz ve her daim çirkin bir yaşama felsefesinin ürünü olan "kazanan daima haklıdır" deyişinin zihinlere yerleşmiş olmasıdır.

Yaşadığımız kitlesel yozlaşmanın kaynağı tam burada işte:

Sınırsız bir aidiyet duygusuyla sorgusuz sualsiz biat.

Israrla görmezden gelinse ve biraz sinir bozucu bir suskunlukla savuşturulmaya çalışılsa da, "Olur mu canım, sorun onda değil insanlarda" diye aklanan dinler bile öğretilerinden uzaklaşıp benzer yozlaştırıcı süreçlerle değişip dönüşüyorlar. Yozlaşma hani neyse ama "kurumsal öteleyiciliği ve affediciliğiyle" ahlaksızlığa kapı da açıyorlar.

AHLAK NE İŞE YARAR?

Toplumsal hayatın en büyük aidiyet odağı olan din 'ahlakın sebebi kaynağı, üreticisi ve sürdürücüsü olma' misyonunu çoktan yitirdi. Sadece bazılarımız bunu kabul etmek istemiyor.

Peki, kaynağı, kabulu ve toplum içindeki etkisi itibariyle ele alırsak ahlak nedir?.. Ne işe yarar ahlak?.. Dönemlere, toplumlara göre ahlak normları değişir mi?..

Bu soruları cevaplayabilirsek, onun hangi koşullarda nasıl ortaya çıktığını anlayabilirsek, neden giderek görece dindar ama bir o kadar da ahlaksız bir toplum haline geldiğimizi de anlarız diye düşünüyorum.

İnsan türünde ahlakın nasıl doğduğuna ve değişip geliştiğine dair sayısız kaynak var.

Bunlardan biri de Alman düşünür ve yazar Hanno Sauer'in Ahlak - İyinin ve Kötünün İcadı adlı eseri.

Sauer, kitabının iskeletini yedi kronolojik dilimde kurmuş. Bölümlerin başlıkları bile ahlakın milyonlarca yıllık geçmişindeki nirengi değişim noktalarını saptamak adına son derece açıklayıcı olmuş:

5 MİLYON YIL: Soykütüğü

500 BİN YIL: Suç ve Ceza

50 BİN YIL: Muhtaç Canlılar

5 BİN YIL: Eşitsizliğin İcadı

500 YIL: Acayipliğin Keşfi

50 YIL: Kıssadan Hisse

5 YIL: Siyasi Olmayan Hususlar

Hanno Sauer, çok uzun bir insanlık geçmişimizi ele aldığı kitabının girişinde bu tarihi nasıl anlattığını şöyle açıklıyor:

"... ahlakın tarihi, cezalandırma eğilimimizle işbirliği yapma yeteneğimizin, başkalarına güven ve bağımlılığımızın, eşitlik ve hiyerarşinin, bireysellik ve özerkliğin, savunmasızlığın, aidiyet ve kimliğin bir araya gelerek insana özgü yaşama biçimimizi oluşturduğu ahlaki altyapımızın temel unsurlarının bir tarihi olarak da anlatılabilir..."

Öte yandan Sauer'in çok beğendiğim bir ifadesini de bağlam filan gözetmeden buraya almak isterim. Çünkü bu tam da şu sıralar apaçık bir biçimde yaşadığımız ve bize yaşatılan şey:

"... bir topluluk içinde yaşayanlar diğerini dışlar, kuralları anlayanlar onları gözetmek ister, birilerine güvenenler kendilerini başkalarına bağımlı kılar, zenginlik üretenler eşitsizlik ve sömürü yaratır, barış isteyenler bazen savaşmak zorunda kalır..."

AHLAKİ OLANIN ZORUNLU ŞARTI

Hanno Sauer'in kitabının yanı sıra benzer konuları işleyen iki kitaptan daha söz edilmeli.

Birbirlerinin devamı niteliğinde olan ABD'li akademisyen yazar Michael Tomaello'nun İnsan Düşünüşünün Doğal Tarihi (Yapı Kredi Yayınları - 2024) ve İnsan Ahlakının Doğal Tarihi (Koç Üniversitesi Yayınları - 2018) ahlakın tarihi, değişimi ve gelişimine diğer önemli kaynaklar. Hatta yazıma noktayı -benim için çok önemli olan ahlakın nasıl doğduğu meselesine........

© 9 Eylül Gazetesi