menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Her romanda yeni bir dünya kurmalı!

12 0
26.08.2025

İzmir'in edebiyat dünyamıza armağan ettiği yazarlardan Ezgi Tanergeç'in ilk romanı Devridaim ile "2022 Turgut Özakman İlk Roman Ödülü"ne layık görüldü. Devridaim geçen yıl da 53. Orhan Kemal Roman Armağanı'nı kazandı. Romanlarının dışında “Deli Sabri” adlı uzun metraj bir film senaryosu bulunan yazarın üçüncü romanı Tuzlu Yüz, yeni yayın dönemiyle birlikte okurlarıyla buluşacak. Ezgi Tanergeç ile okur, yapıt ve yazar ilişkilerini yayımlanmış romanları ve yeni çıkacak kitabı Tuzlu Yüz eşliğinde konuştuk...

YENİ BİR FİKİR... FARKLI BİR BAKIŞ AÇISI

İlk romanınız Devridaim, iki önemli edebiyat ödülü kazandı. Ardından Geç Kalanlar Kümesi yayımlandı. Ancak okurlar iki romanı birbirinden çok farklı buldu...

Açıkçası romanlar arasındaki farka bu kadar şaşırılmasını da ben yadırgıyorum. Bence zaten yazar her seferinde farklı bir şey ortaya koyabilmeli. Bir yazarın sürekli aynı şeyi anlatması bence tercih edilir bir durum olmamalı. Önce çocukluğundan başlar yazmaya, sonra da bazı nüanslarla öncekinin benzerini inşa ederek kendini anlatmaya devam eder bazı yazarlar. Ya da çok tutmuş bir hikâyenin çok benzerini yeniden kurar, sağlam dalları elinden bırakmak istemiyor gibi… Bu da bir tercih ama okuyucu olarak ben de takip ettiğim bir yazarın hep aynı şeyi anlatmasını istemem. Bundan kastım romancının bir üslubunun olmaması değil, benim kastım ortaya yeni bir şey koyabilmek… Yeni bir fikir, farklı bir bakış açısı, bir sürpriz… Yoksa elbette yeni tamamladığım roman da dahil olmak üzere aynı yazardan çıktığını belli eden ortak özellikleri var. Dil, anlatım, insana bakış, duyarlılık gibi… Bunu iyi okur mutlaka hissediyor zaten.

YAZARA İYİ GELEN, OKURA DA İYİ GELİR Mİ?

Ama okurun bir seçimi ve alışkanlığı yok mudur? Beklenti çok beğenilen bir eserin peşi sıra gelişen bir şey değil midir?

Tarz dediğimiz zaman, iki romanda da benzer ironi, benzer söz sanatları, aynı birey - toplum dengesi gibi pek çok ortak özellikten bahsedilmişti zaten. Bu, üçüncü roman Tuzlu Yüz’de iyice belirginleşecek diye düşünüyorum.

Geçtiğimiz aylarda İstanbul Uluslararası Edebiyat Festivali'ne katılmıştım. Orada benim konuşmamın başlığı "Yazara iyi gelen, okura da iyi gelir mi?" idi. Bu soruyu şöyle de geliştirebiliriz: "Okura iyi gelen, yazara da iyi gelir mi?" Yazar, bilerek ya da bilmeyerek okurun beklentisi doğrultusunda yazmaya başlarsa, bu yazarın edebiyatının gelişimine bir ket vurur mu diye sorduk, tartıştık. Bence vurur. Bunun örneklerini de vermiştim. Yazar eleştiri müessesinin değerlerine ya da okurun beklentilerine göre yazmaya başlarsa ve bunu abartırsa bir süre sonra bu korkuların esiri olacaktır. Risk almamak için yapılan şey asıl risk. Okurun yazarla arasındaki bağ yazarın sürekli aynı tarzda yazmasıyla değil yazarın üslûbunun okura geçmesiyle ve yazarın samimiyetiyle kurulur.

O BAĞ KURULMAYA BAŞLADI BİLE

Bence de her eser bir öncekinden farklı bir olayı, duyguyu anlatmalı zaten. Bu farklara dair siz neler söylersiniz?

Bana göre fark şuydu: Geç Kalanlar Kümesi birinci şahıs anlatımı kullanılarak, Yasemin karakterinin gözünden anlatılan, bu nedenle farklı bir teknikle şekillenmiş bir roman. İki ayrı zamanda geçiyor gibi görünse de geçmiş zaman, aynı karakterlerin on beş yıl öncesini anlatıyor. Oysa Devridaim’de çağlar atlayarak üç zamanda ilerliyoruz. Yani zaman kullanımı tamamen farklı. Bunu yaparken de üçüncü şahıs anlatımını seçerek üç neslin gözünden görebiliyor dünyayı. Yeni çıkacak romanım Tuzlu Yüz ise daha “Anadolulu”, kırsal bir bölgede geçen, köylü karakterlerimizin ağırlıkta olduğu bir roman. Yani bir yazar ilk romanında nesiller arası bir serüveni ele alıyor diye sürekli nesiller arası gidip gelen konular mı yazmak zorunda? Ya da iki romanı şehirde geçiyor diye artık hep “şehirli” romanlar mı yazmalı? Bundan bu sonuç çıkar. Eğer öyleyse de sanırım ben bu kurala uymadan içimden gelen ilhamı takip ederek yazmaya devam edeceğim. Nitelikli okuyucu üç roman arasındaki farklılıklara rağmen, yazarın imzasını hissedecektir zaten. O bağ kurulmaya başladı bile. Ben inanıyorum.

ASLA GERİ DÖNÜP BAKMAM

Kitaplarınıza sonradan göz attığınızda "Keşke şurasını şöyle yazsaydım" diye pişmanlıklar yaşadığınız oldu mu?

Aslına bakarsanız bırakın yayımlanmış romandaki pişmanlığı, ben yazım aşamasında bile yazdıklarımı kolay kolay değiştiremem. "Ben defalarca yazıp sildim" diyen yazarlar da var. Ama o bana yabancı bir........

© 9 Eylül Gazetesi