Olmaz ki, böyle de yatılmaz ki!
Tarih 27 Mayıs 1990.
Ben unutsam arşivler unutmaz, çünkü Türk futbolu adına önemli bir gün.
Danimarka Milli Takımı’ndaki başarılarıyla dünyanın en popüler teknik adamlarından biri haline gelen Sepp Piontek, bizim Milli Takım’ın başına geçmiş ve ilk maçını o gün İzmir’de oynayacak.
İrlanda Cumhuriyeti ile yapılacak özel maç Atatürk Stadı’nda ama nedense Piontek’li ilk idman için seçilen yer, tarihi Alsancak Stadı olmuştu.
Türk spor basını o buluşmayı, yani Alman teknik direktörün ülkemizdeki bu ilk çalışmasını fazlasıyla önemsiyordu. Herkesin aklında o ilk antrenmandan bol bol fotoğraf çekerek güzel bir arşiv oluşturmak vardı.
Ben de Fotospor’da muhabirlik yapıyorum. Reklamlarında oynayan Gültekin Alpay’ın at yarışı anlatır gibi “Yarın ya Fotospor alın, ya da Fotospor alın” diye bas bas bağırdığı, Türkiye’nin ilk günlük spor gazetesinde…
O gün görev, yani Piontek’li (ki biz ona kısaca Pino derdik) ilk idmandan fotoğraf ve haber toplama işi bize verilmişti. Foto muhabiri üstadımız Nejat Kasapoğlu ile bana…
Sanıyorum maçtan 5 gün önceydi. Büyük Efes Oteli’nde kampa giren milliler, programa göre saat 11.00 gibi Alsancak Stadı’na geçecekti. Gazeteden başka bir ekip otelde beklerken, biz de Nejat Baba ile antrenman yerine ulaştık erkenden.
Daha araçtan inmeden, stadın kapısındaki polislerin çokluğu dikkatimizi çekti. Maçlarda bile bu kadar fazla değillerdi.
Neyse… Kendimizden emin adımlarla stat girişine gelip iki yanında çevik polis beklediği için kendini Spor Bakanı zanneden görevliye basın kartlarımızı gösterdik. Adamın kayıtsız kaldığını görünce kartı bu kez burnunun ucuna kadar uzattım. “Yassak” dedi.
Nasıl yani?
Gazetecilerin idmanı izlemesi yassak!
Kim koydu yasağı?
Piontek
Hitler’den sonra ilk kez bir Alman’a bu kadar çok sinirlendiğimi hatırlıyorum,
Kapıdaki adamla dalaşmanın bir fayda getirmeyeceğini anlayınca, “antrenmanı nasıl izleyebiliriz”in yollarını aramaya başladık. O dönem Fotospor’un Altay muhabirliğini yaptığımdan ve Altay kulüp binası Alsancak Stadı’nda olduğundan, bir şekilde stada sızacağımızdan eminim. Ne demiş atalarımız? Avcı ne kadar av biliyorsa, ayı da o kadar yol bilir.
Ne yapıp edip Kulüp Müdürü (rahmetli) Fehmi Abi ile temas kurdum. (Tabii o zamanlar sağdı)
Gözünün yağını yiyeyim güzel abicim. Şuradan, pencerelerin bir kenarından çekelim hiç olmazsa!
Mümkün değil! Federasyon’un kesin talimatı gelmiş. Sen beni kovduracak mısın?
O an anlamıştık, Piontek’li ilk antrenmanı çekmenin, tekeden süt çıkartmaya benzediğini… Drone falan da yok ki o zamanlar, 1 kilometre öteden görüntü alalım.
Allah’tan sıkıntıyı yaşayan tek biz değiliz. Onlarca gazeteci var stat önünde. Bir kısmı İstanbul’dan gelen…
Keçi şarap içmiş, dağa kurt aramaya çıkmış
Yenilgiyi kabullenip çaresizce gazeteye dönemezdik elbet. İstanbullular kapıda bekleyedursun, maçları ve antrenmanları birlikte takip ettiğimiz bir grup meslektaşımızla başladık Alsancak Stadı’nın etrafını turlamaya… Bizans surlarında gedik arayan Ulubatlı Hasan ve fedaileri gibi…
Bir süre sonra, bitişikteki Güzel Sanatlar Fakültesi’nin duvarlarından birinin stada kadar uzanabileceğini keşfetti fazla akıllı bir arkadaşımız. Bir süre orada durup düşündük. Teori doğru olabilirdi ama nasıl pratiğe dönüşecekti.
Hürriyet muhabiri (o da rahmetli oldu) Süleyman Alasya’nın sesi ile titreyip........
© 9 Eylül Gazetesi
