menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yeni yanardağlar, zamanımızın yangınlarıdır

6 6
14.07.2025

Bir ormanın eteklerinde yaşamak nasıldır?

Bu soruyu bugünün yangınlarıyla kavrulanlara sorsan, devamlı yürek ağızda olmak, der muhtemelen. Börtü böceğin, çalının ağacın, sincabın kuşun, ormandaki cümle mahlûkatın canı için endişelenmektir, der. Yeniden yangın çıkar mı, ekmek teknemizi tarumar eder mi, nefesimizi keser mi, ciğerimizi söker mi diye elimiz böğrümüzde kalmaktır, der. Zeytin ağaçlarını savunmaktır, der. Muhtemelen dahasını da söyler. Çünkü ateş düştüğü yeri yakar.
Zaman, insana yeni cümleler kurduruyor. Bir ormanın eteklerinde yaşamanın nasıl olduğunu onlu yaşlarımdaki bana sorsalar orayı orman değil, sönmüş yanardağ olarak tanımlardım. Evet, şehirlerin içine saklanmış, tam ortasından pırtlamış ya da yanına yöresine saklanmış, şehir olmanın doğasına aykırı şeyler için hep efsaneler üretilir. Şehir efsaneleri… İzmir’in Balçova ilçesinde teleferiğin kurulu olduğu, Teleferik semtinin sırtını yasladığı Dede Dağı hakkında bir efsane dolaşırdı. O yaşlarımda en sık duyduğum söz; “Burası yanardağ imiş, zamanın birinde patlamış ama ne belli! Belki bir gün yeniden…”

Mahalle teyzelerinin, ağabeylerin ve ablaların, cümle esnafın söz birliği etmişçesine kabullendiği bir tarihi vardı Teleferik’in. Oraya, Balçova’nın bir başka semtinden 1984 yılında taşınmıştık. On yaşındaydım. Bugünün dijital çocuklarına komik gelse de o analog çağda kötü şehir efsanelerine inanıp korkmak için müsait bir yaş. Kafada kurardım. Oturduğumuz ev, dağa çok yakın. Ne kadar önce haberimiz olurdu acaba patladığından? Kaçacak zamanımız olur muydu? Bütün mahallenin yalınayak başı kabak Balçova Altı’na, Mollakuyusu’na doğru koşturduğunu canlandırırdım. Fakat lavlar, illaki bizden hızlı koşacaktı. Evlerimizi, sokaklarımızı yuta yuta gelen alev, hop diye bizi de kapacaktı. Gecelerce çok korktuğumu hatırlarım.

Muhtemelen o yıllarda dünyanın bir yerlerinde sönmüş volkanlarla ilgili haberler dolaşıyordu ve bizim de elimizde Dede Dağı vardı. Sonraları bu bilginin gerçek olduğunu okudum bir yerlerde, şaşırdım. Belki de soyadımızı aldığımız Süphan Dağı’nın sönmüş volkan olmasının duygusu, yerin altından yürüyüp Balçova’da yetişen beni bulmuştu.

Oysa Teleferik semti, çocuk bana korku vermektense hayal kurduracak kadar zengindi. Hayalle kalmayıp yaşatandı üstelik. Öyle sanırdım ki teleferik denen dağ aracı, şehirlerin normal bir varlığıydı. Yüksek olan her yerde dolmuş gibi, otobüs gibi var olabilirdi. İnsan neyin içinde büyürse onu dünyanın bir uzvu zannediyor. Kaan Sokağı’ndaki evimizden çıkıp yukarı vurduğumuzda yol Sakarya Caddesi’yle birleşirdi. Cadde ise dağ ile. Kaldırıma akan dağ, mahallemizin parçasıydı. Bizim dağımız vardı. Civar sokakların çocuklarından devşirilmiş çocuk çeteleri olarak oraya tırmandığımızı sanırdık. Caddenin kıyısından eteklere doğru yolculuğumuz, nerede yorulursak orada biterdi. Birkaç kere en alttaki teleferik direğine ulaştığımızı, ağaçlara yaslanıp kendimizce piknik yaptığımızı hatırlıyorum. Yanımdakilerin........

© 9 Eylül Gazetesi