menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Türk Devrimi üzerine düşünceler

19 3
14.09.2025

Mustafa Kemal, Türk bağımsızlık savaşının ve Türk Devrimi’nin önderi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusudur. Miletinin kaderi üzerinde onun kadar etkili olmuş, önder sayısı pek azdır.

Modern Türkiye’nin kurucusunun yaşadığı çağ önemlidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, iki Dünya Savaşı arasında ülkelerini yönetmiş olan Woodrow Wilson, Friedrich Ebert, F.D. Roosevelt, Hindenburg, Hitler, Mussolini, VIII. Edward, Lenin, Stalin ve Troçki ile aynı devirde yaşamıştır.

Bütün Jön Türk kuşağının etkilendiği düşünceler, Mustafa Kemali de etkilemişti. Bu düşünceler pozitivizm ve rasyonalizmdir. Yani olguculuk ve akılcılık. Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir sözünün arka planı budur.

Edindiği siyasi değerlere gelince, 8 Mart 1928’de Le Matine muhabirine verdiği mülakatta Türk Devrimi ile Fransız Devrimi arasındaki paralelliğe değinmişti.

Fransız Devrimin üç ilkesi, özgürlük, eşitlik, kardeşlik cumhuriyetçiliğin temelini oluşturmuştu. Bu ilkeler Mustafa Kemal düşüncesinin de temel değerlerdir. Bilindiği gibi, Rousseau’nun “Toplum Sözleşmesi” en çok atıfta bulunulan eserlerden biridir. Mustafa Kemal, “Sözleşmeyi” 1913’te, Ziya Paşa’nın çevirisinden kenarına notlar alarak okumuştu. Mustafa Kemal’in Rousseau’da bulduğu şey cumhuriyetçilikti.

Mustafa Kemal’in çeşitli şairlerden etkilendiğini biliyoruz. Bunların başında Namık Kemal ve Tevfik Fikret gelir.

Ali Fuat Paşa (Cebesoy) ve Asım Gündüz Harp Okulunda gizli gizli Namık Kemal okuduklarını hatıralarında yazmışlardır. Fikret’e gelince, şiirlerinin çoğunu ezbere bilir; yeri geldiğinde bulunduğu topluluğa okumayı severdi. Fikret’in Aşiyanını iki kez 1917 ve 1918’de ziyaret etmiş ve anı defterine duygularını yazmıştı.

1916-1918 arasında yaveri olan Şükrü Tezer’in muhafaza ettiği, “Hatıra Defterinden” öğreniyoruz ki Mustafa Kemal Paşa, Namık Kemal’in Makalat-ı Siyasiyesiyesini (siyasi içerikli makalelerini) Diyarbakır Silvan’da okumuştu.

Mustafa Kemal’in düşüncelerini etkilemiş iki kişiden daha söz etmek doğru olur. Bunlar Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi ve Ziya Gökalp’tir. Şehbenderzade İslamda reform, Gökalp ise Türk milliyetçiliği düşüncesinin en önemli isimleridir. Ahmet Hilmi, (1908-1918) döneminin en çok okunan yazarlarındandır. Temel düşüncesi Müslümanların Ortaçağ hayatından çıkarak çağdaş yaşama geçmelerinin zorunlu olduğudur.

Mustafa Kemal’in düşünce dağarcığında yer alan diğer önemli isim, Ziya Gökalp’tir. Gökalp, “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” ve “Türkçülüğün Esasları” kitaplarının yazarıdır. Gökalp Türkçülüğün Esaslarında medeniyet ve hars (uygarlık ve kültür) ayrımı yapar. Atatürk bu ayrımı yapay bulur. Uygarlığı kültürden ayırmaz. Onunla Gökalp arasında ara kesiti Durheim üzerinden kurmak daha doğrudur. Atatürk’ün Durheim okumalarının devlet düşüncesi üzerinde etkili olduğunu kabul etmek gerekir.

Kemal Atatürk’ün kendisini hakkında “Hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir” dediğini unutmamak lazımdır. Atatürk, John Stuart Mill’in On Liberty (hürriyet üzerine) kitabının Fransızca versiyonunu okumuştur.

Hüseyin Cahit Yalçın, Leon Marblier’in “Vicdan Hürriyeti”ile Stuart Mill’in “Hürriyet Üzerine” kitaplarını ( 1924 ve 1927’de) çevirerek yayınlamış, imzalı birer kopyasını Mustafa Kemal’e hediye etmiştir. 1931’de yayınlanan “Vatandaş için Medeni Bilgiler” kitabının Hürriyet (Özgürlük) bölümünü şahsen kaleme aldığını da hatırlamakta yarar var.

Mustafa Kemal H.G. Wells’in “The Outline of History” başlıklı kitabının Fransızca çevirisini okumuştur. Bu kitap 1920’lerin önemli bir kitabı olup, bir çok dile çevrilmiştir. Wells eserinde dünya tarihini ulusların tarihi değil insanlığın tarihi olarak yorumlamıştı. Nutukta bu esere atıflar vardır. Atatürk’ün çok önemsediği bu kitap, 1927’de Maarif Vekaleti tarafından “Cihan Tarihinin Umumi Hatları” adıyla yayınlanacaktır.

Mustafa Kemal, okuyan ve yazan devrimci bir devlet adamıdır. Kendi kişisel kitaplarının sayısı 4289’dur. Gazi’nin kitaplarla alakası bu sayı ile sınırlı kalmamıştır. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinden yararlandığını, kitaplar getirtip okuduğunu biliyoruz. Atatürk’ün temel ilgi alanlarının dil, tarih ve yaratılış olduğunu söyleyebiliriz. Çankaya’daki kitaplarının bir kısmı 1967’de Anıtkabir’e taşınmıştır.

Mustafa Kemal’in hayatındaki en önemli dönüm noktalarından biri-hiç kuşkuşuz- büyük zaferdir. Yoksulluğa, parasızlığa, mühimmat ve lojistik destek eksikliğine, düşmanın sayı ve silah üstünlüğüne rağmen Türk milletini zafere ulaştırmıştır. TBMM Başkanı ve başkomutan olsa da koşulların ağır baskısı altındaydı. Bütün millet etrafında kenetlenmiş, her istediği tartışmasız kabul edilen bir başkumandan değildi. Bir çok muhalifi hatta kendisine husumet besleyenler bile vardı.

Bütün bu olumsuz koşullara rağmen Sakarya ve Başkomutanlık Meydan muharebelerini kazanmış, Türk milletinin “Halaskarı” olmuştu. En sıkı muhalifleri bile kendisine teşekkür etmek zorunda kalmışlardı. İstanbul Hükümeti 10 Eylül 1922’de , bir zamanlar rütbelerini söktüğü, idama mahkum ettiği bu eski generaline “kumandan-ı besalet” hitabıyla bir tebrik telgrafı göndermek durumunda kalmıştı.

O artık, vatanın kendisinden beklediğini gerçekleştirmişti. Büyük zaferle komutanlığını dosta düşmana kanıtlamıştı. Bundan sonra içerde ve dışarda savaş meydanlarından daha zor işleri başarmak durumunda olacaktı.

Mustafa Kemal önderliğini ve yenilmezliğini kanıtlamış, Meclis’te kendisine bağlı bir grup kurmuştu. Yeni dönemde, siyasal hareketini bir siyasi partiye dönüştüreceğinin ilk işaretini İzmit Basın Toplantısında vermişti. Daha sonra partinin programı olan dokuz umdeyi açıklayacaktı.

Mustafa Kemal’den artık köşesine çekilmesini isteyenler vardı. Mesela Halide Edip bunlardan biriydi. Bu talebin arkasında iki neden vardı: birincisi, bazı siyasiler eski rejimin iadesini istiyordu. Bazıları da Mustafa Kemal karizmasının büyümesinden rahatsızdılar.

Ama Mustafa Kemal bunlara aldırmaksızın kafasında sakladığı siyasi projeyi hayata geçirmeye koyuldu; artık yeterince güçlü olduğuna inanıyordu. Bu proje yeni bir toplum kurma projesiydi.

Fakat Orduyu zafere ulaştırmak, kurtuluşu sağlamak başka şeydi, milleti toplumsal dönüşüme ikna etmek başka şeydi. İnsanlar kurtuluş için bir çok şeye katlanmış, kilometrelerce gece gündüz cepheye mühimmat taşımış, çocuklar, gençler, askerler yaşamlarını kutsal savaşta yitirmişlerdi. Şimdi durum bambaşkaydı.

Kurtuluş savaşında kendisine destek olan mütegallibenin nasıl tutucu güçler koalisyonuna dönüşebildiğini bizzat görmüştü. Arkasındaki desteğin kayıtsız şartsız bir destek olmadığının bilincindeydi. Dikkatli olmak, attığı her adımı yerinde ve zamanında atmak zorundaydı.

Zaferi, kuruluşuna önderlik ettiği TBMM’nin meşruiyetine dayanarak kazanmıştı. Devrimi de ona dayanarak gerçekleştirecekti. Bir örgüte ihtiyacı vardı: bu bir siyasi partiydi. Bu düşüncesini ilk kez İstanbul’dan gelen gazetecilere İzmit Abdülaziz köşkünde açıklamıştı; partisinin adını da koydu: Halk Fırkası. Parti cumhuriyetten sonra Cumhuriyet Halk Fırkası adını alacaktı.

Böylece, Mustafa Kemal, Sivas Kongresinden beri önderi olduğu Müdafaa-i Hukuk hareketini bir siyasal program çerçevesinde bir araya getirerek, sağlam bir cephe kurmuş, bir parti kurmuştu. İşte Türk Devrimin motoru bu siyasi parti olacaktır: Halk Fırkası. Mustafa Kemal, Cumhuriyet Halk Partisinin kurucu önderi, ölümüne kadar da genel başkanıdır. Bu nedenle, O’nu Halk Fırkasından bağımsız mütalaa etmek doğru değildir.

Partinin kuruluşu ilan edildikten sonra, Birinci Meclis 1 Nisan 1923’de seçimleri yenileme kararı aldı. Bu karar TBMM’nin ikinci döneminin önünü açmış oldu. 1923 Meclisi, 1920 meclisinden oldukça farklı bir meclisti. Mustafa Kemal, kurtuluşu Birinci Meclisle, devrimi ise, partisinin çoğunlukta olduğu İkinci Meclis ile gerçekleştirdi. Cumhuriyet, hilafetin lağvı, Türk hukuk devrimi, yeni anayasa ikinci meclis döneminde hayata geçirildi.

Cumhuriyet ilan edilmesine, “Türkiye Reisicumhuru” seçilmesine rağmen, Mustafa Kemal, 1927 Temmuzuna kadar İstanbul’a gelmemiştir: İstanbul’dan 1919 Mayısında ayrıldığına göre, bu sekiz yıl demektir. Bu sürenin içine kongreler, TBMM’nin kuruluşu, İstanbul hükümetleri ile iktidar mücadelesi, Türk İstiklal Savaşı, saltanatın lağvı, Lozan, ikinci meclis, cumhuriyet devrimi, hilafetin lağvı, Terakkiperver parti muhalefeti, İzmir suikasti yargılamaları gibi bir dizi gelişme sığmıştır.

Atatürk’ün İstanbul’a karşı 1927’ye kadar süren bu mesafeli tutumunun iki nedeni olduğu ileri sürülebilir: Birincisi, İstanbul’un eski rejimi sembolize etmesi; ikincisi, devrim hareketleri sürecinde muhalefetin İstanbul milletvekilleri etrafında örgütlenmiş olması. O, bu süreçten tam manasıyla galip çıkana kadar İstanbul’a gelmemeyi tercih etmiştir.

Mustafa Kemal, 1927 yılının 1 Temmuz günü , büyük bir karşılama töreni ile İstanbul’a geldi. Seyahat Ankara’dan İzmit’e kadar trenle gerçekleşmiş, oradan Ertuğrul Yatı ile İstanbul’a geçilmiştir.

TBMM’nin 1 Kasım 1922 tarihli 307 ve 308 sayılı kararları ile saltanat kaldırılmış ve İstanbul Hükümeti lağvedilmişti. 6 Ekim 1923’de müttefiklerden teslim alınan eski başkent, 1926’ya kadar Ankara rejimine karşı muhalefetin örgütlendiği bir şehir olmuştur.

Bu mesafeli ilişkiye rağmen, Büyük Zafer’den sonra başkumandan Mustafa Kemal’e İstanbul Darülfünunu Yahya Kemal’in önerisiyle fahri müderrislik, 1923’de de İstanbul belediyesi fahri hemşehrilik ünvanı vermiştir.

Hatta Gazi Mustafa Kemal’in ilk heykeli Sarayburnunda 3 Ekim 1926’da açılmıştır. Eser İstanbul Belediyesi tarafından Heinrich Krippell’e yaptırılmıştı. Bu eserin Türk devriminin görselleştirilmesi açısından özel bir önemi vardır. Ama o tarih itibariyle “Türkiye Reisicumhuru” hala........

© 12punto