Birinci Meclis'te Kürtlerin temsili meselesi (1920-1923)
Atatürk, ordu müfettişi sıfatıyla Anadolu’ya geçmişti. Meclis’in açılışına kadar olan dönemde, mektup ve telgraf haberleşmesi ile Birinci Dünya savaşı yılllarından tanıdığı yerel önderlerle temaslar kurdu.
Sivas Kongresinde Müdafaa-ı Hukuk örgütü ve Heyeti Temsiliye Anadolu’da iktidarı fiilen ele alıp İstanbul’daki Damat Ferit Hükümetini istifaya zorladı.
Bu arada barış konferansı girişimleri devam ediyordu. Paris Barış Konferansında “Şark meselesi” çözülecekti. Gündemin en son maddesi Türkiye idi. Savaşın galibi müttefikler Anadolu ve Kuzey Mezopotamyayı kapsayan bir Kürt Krallığı ile Vilayatı Sitte’de bir Ermeni Devleti kurmak niyetindeydiler. Milli kurtuluş savaşımızın zaferle sonuçlanması iki planı da geçersiz kıldı.
Bu süreçte, Heyeti Temsiliye Başkanı Mustafa Kemal Paşa, Elviye-i Selase (Kars, Ardahan, Batum) ve müttefiklerin Kürdistan kurmayı düşündükleri vilayetlerin temsilcilerinin TBMM’de yer almalarını sağlayan bir strateji izledi. Bu vilayetler 1919 Mebusan Meclisi seçimlerine de katıldılar.
Mutki Aşireti Reisi Hacı Musa Bey, Bitlis’te Küfrevizade Şeyh Abdülbaki Efendi, Şırnaklı Abdurrahman Ağa, Derveşli Ömer Ağa, Musaşlı Resul Ağa, Norşinli Şeyh Ziyaettin Efendi, Garzon’da Cemil Çeto Bey, Mebusan Meclisi eski üyeleri Sadullah Efendi ve Şeyh Mehmet efendilere Kongre kararlarını bildirdi. Milli mücadeyele katılmaya davet etti. (Nutuk Vesikalar III, ss.937-945)
İcra Vekilleri heyeti kurulduktan sonra heyetin doğal başkanı Mustafa Kemal Paşa 27 Haziran 1920 tarihinde Elcezire Cephesi kumandanı Nihat Paşa’ya bir talimatname gönderdi. Bu talimatnamenin “Kürtlere özerklik vaadi” olarak anlayan çevreleri biliyoruz. Tamamı kasıtlı ve dönemin konjonktüründen bihaber yorumlardır. TBMM Başkanı talimatında Kürt liderlerin TBMM idaresinde yaşamaya talip olduklarını ilan etmeye davet edilmesini istedi.
Nihat Paşa, Kürt liderlerle temas kurdu. Bunlarla Diyarbakır’da görüştü. Eski bir devlet geleneği olarak bu liderlere silah hediye etti. Hediye edilen silah sayısı 120. Bu da güçleri farklı olsa da muhatap aşiret reislerinin sayısı konusunda bir fikir vermelidir.
Meclisin açılışından 1921 Teşkilatı Esasiye Kanunu’na kadar Anadolu ihtilalinin ideolojik rengi tam olarak belli değildi. Kimilerine göre gidişat bolşeviklik veya cumhuriyetti. Milletvekilleri arasında da geleceğe ilişkin farklı projeksiyonlar vardı.
Örneğin Meclis İkinci Başkanı Celaleddin Arif Bey Erzurum merkezli bir Vilayatı Şarkiyye idaresi kurmak düşüncesiyle harekete geçti. Başka gerekçeler ileri sürerek üç ay izinle Erzurum’a gitti. Yanında fikir birliği ettiği başka milletvekillerini de vardı. Celaleddin Arif Bey Adliye vekilliği de yapmış, bir hukuku düvel (Devletler hukuku) profesörü idi. Karabekir’in uyarısı ile girişimi tepki ile karşılandı. En sonunda Roma’ya temsilci olarak gönderilerek uzaklaştırıldı.
Bir başka örnek ise Konya milletvekili Abdülhalim Çelebi Efendi’nin girişimidir. Çelebi Efendi Meclis birinci başkanvekili ve Konya Mevlevi postnişini idi. Konya’da İtalyanların himayesi altında bir Selçuklu hükümeti kurabileceğini düşünüyordu. Delibaş ayaklanmasının sorumlularından olduğu gerekçesiyle yargılanmak istendi. Dokunulmazlık dosyası meclise geldi. Dosya fazla kurcalanmadı.
Dışişleri Bakanı Bekir Sami Bey’in de kafası karışıktı. Yusuf Kemal Tengirşenk ile gönderildiği ilk Moskova ziyaretinden dönerken akrabalarını görmek bahanesiyle delegasyondan ayrıldı. Bekir Sami, Büyük Çerkes sürgününde Osmanlı’ya göç etmiş soylu sınıfından bir Çerkesti. Anlatıldığına göre Osetya’da bir devlet kurma ihtimalini yerinde görmeye gitmişti.
Dönüşünde Londra Konferasına gönderildi. Burada da Kürtlerle ilgili kafa karıştırıcı beyanlarda bulundu. Tevsi-i mezuniyet ve adem-i merkeziyetin muhtariyet olarak tanımlayan ifadeler kullandı. 1921 Anayasasındaki vilayet idaresinin “Kürtlere özerklik” olarak anlaşılmasına yol açabilecek yorumlarda bulundu. Sonra düzeltmeye çalıştı. Dönüşünde “başka gerekçelerle” istifaya zorlandı. Eski Beyrut Valisi’nin bu açıklamaları Ankara’daki gelişmelere hakim olmadığını gösterir.
Örneğin Dersim vilayetinde olduğu gibi çoğunlukla aşiret reisleri idi. Diyab Ağa, Mustafa Ağa, Hasan Hayri Bey gibi.
Bunun dışında aşiret reisi ailelerinden olup, Harbiye’nin aşiret sınıflarında okuyarak orduya intisap etmiş olanlar vardı. Bunların çoğu süvari subayı idi.
Diyarbakır gibi gelişmiş şehir merkezlerinde geniş mülk sahibi, meşrutiyetten beri siyasetin içinde bulunan simalar vardı. Bunlardan bazıları hakkında mütarekeden sonra Ermeni emvaline el koydukları iddialarıgündeme gelmişti. Müttefikler bu iddiaları çok önemsiyor, savaş suçu sayıyorlardı. Bu isimlerin Divanı Harp’te yargılanmalarını sağladılar. Bununla tatmin olmadılar. Kendileri yargılamak üzere Malta’ya götürdüler. Örneğin Zülfü Tigrel ve Pirinçcizade Feyzi Bey.
Bu milletvekillerinin seçildikleri vilayet ile mahalli ilgisi yoktur. Seçimler esnasında orada bulunan mülki idare amirleridir. Örneğin Van Valisi Haydar Vaner. Bir başka örnek Hakkari Valisi Mazhar Müfit Kansu’dur. Kansu, “Erzurum’dan ölümüne kadar Atatürk’le beraber” kitabının yazarıdır. Heyeti Temsiliye üyesi olmuştur. Milli kurtuluş hareketinin başından itibaren içinde yer almıştır. Devrimin her aşamasında Mustafa Kemal Paşa’nın daima yanında olmuştur.
Bu iki isim önce IV. dönem Osmanlı Mebusan Meclisine seçildiler. Sonra Birinci Meclis üyesi oldular.
Bunların dışında, bazı vilayet ve liva merkezlerinde il genel meclisi üyeliği, belediye meclisi üyeliği veya başkanlığı yapmış, bulunduğu mahallin ileri gelenleri de vardı. Mülki, adli, idari dairelerin müdürlüklerini yapan bazı isimler de Birinci Meclise seçilenler arasındaydı.
Meşrutiyetten beri siyasetin içinde olan İttihatçılar da vardı. Bunlar Müdafaa-ı Hukuka katıldılar. Mustafa Kemal’in kadrolarında yer alanlar daha sonraki dönemlerde milletvekili seçildiler.
Önemli bir nokta: İlmiye kökenli milletvekillerinden Birinci Grup içinde yer alanlar (Kemalist parti) birinci meclisten sonra konumlarını korudular. II. Dönemde Mustafa Kemal Paşa’nın aday gösterdiği 10 civarında milletvekili vardır.
Birinci Meclis’te sadece Kürt kimliği değil diğer etnik unsurlar da zaman zaman gündeme gelmiştir: Örneğin Lazlar, Çerkesler. Milletvekilleri arasında etnik köken gerilimleri olmuştur. Hatta kırgınlıklar.
Çerkeslere ilişkin şu söylenebilir: Büyük Çerkes sürgünü sonrası özellikle aristokrat sınıfları Osmanlı yönetimine tamamen entegre olmuşlardır. Önemli devlet görevlerine gelmişlerdir: Örneğin Rauf Bey (Orbay) Bekir Sami Bey (Kunduh) böyle ailelerden geliyordu. Birkaç kuşaktan beri Osmanlı seçkinleri sınıfına girmişlerdi.
Kürdistan sözcüğü kesinlikle şimdilerde olduğu gibi bir anlam ifade etmiyordu. Payitahttan bakıldığında içinde geri kalmışlık, feodalite ve kısmi mağduriyete rağmen sadakat olan bir kavramdı Kürtlük. Milli Mücadelede ise Türklerle kader ortaklığı, TBMM idaresine bağlılık ve orada temsil edilme kararlığı anlamına geliyordu.
Koçgiri isyanının Sakallı Nurettin Paşa tarafından orantısız bir şiddetle bastırılmış olmasına rağmen TBMM‘nin olaya el koyma biçimi kırgınlığı derinleştirmedi. Kürt kimliği, milli kurtuluş savaşımız boyunca Kürtçü ayrılıkçılık anlamına gelmiyordu.
Genel kurulda, etnik korularda tansiyon yükseldiğinde çoğunlukla “muhtelif anasır-ı İslamiye… samimi bir mecmua” gibi kavramlara başvuruluyor. Ortalık yatıştırılıyordu. Ancak ben bu tanımlamanın tek başına gerçekçi bir siyasi karşılığı olmadığını düşünüyorum.
Şöyle ki eğer din birliği tek başına belirleyici olsaydı. Araplar ve Arnavutların da bu ortaklığın parçası olması gerekirdi. Değillerdir. Birliğin de ayrılığın da sebepleri başkadır.
Bence Kürtlerin Türklerle birlikte, TBMM çatısı altında kader birliği kararı vermelerinin tarihi, sosyolojik ve coğrafi nedenleri vardır.
Birinci neden vatandır. Ortak coğrafya Anadolu’dur. İkinci neden Kürt elitleri farklı nedenlerle Osmanlı Türkiyesine bağlıydılar. Aşiret reislerinin, Kürt ulemanın Türkiye’ye bağlılığı Osmanlı idaresi altında geçen yüzyıllara ve sünni geleneğe dayanıyordu.
Servet sahibi sınıflar (burjuvalaşmanın eşiğindeki mütegallibe) ve küçük burjuva sınıfı Osmanlı-Türk okullarında hatta Darülfünunda okumuşlardı. TBMM’de kullanılan dil Türkçe idi. Kürt elitleri Türkçe biliyordu. Ortak dil Türkçeydi. En önemli nokta belki de buydu.
Bunun altındaki temel neden modernleşme ile genişleyen okullaşma ve eğitimdi. Kürt kökenli milletvekillerin pek çoğu rüştiye veya idadi eğitimini tamamlamış simalardı.
Bu gerçekler dikkate alındığında, farklı etnik unsurların varlığına rağmen Anadolu toprakları bu insanların ortak vatanıydı.
İşte bu nedenlerle, Birinci Dönem TBMM’inde, aşiret mekteplerinde okumuş süvari subayı olmuş Dersimli bir milletvekili ile, İstanbul’da Medresetül Kuzat’ta (şeriye mahkemelerine yargıç yetiştiren Adliye Mektebi) okuyarak Erzincan müftüsü olmuş bir kişi aynı meclisin üyesiydi. (Bu arada Mederesetül Kuzat günümüzde İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesidir)
Bir başka kategori de, “Hürriyetin ilanından beri” ittihatçılık yoluyla siyaset yapmış Kürt mütegallibedir. Bunu da belirtelim. Bütün bu farklı kimlikler TBMM çatısı altında bir araya gelebildiler.
Pek çoğunun ana dil farkı vardı. Böyle olmasına rağmen hepsini “Milli Devletin” eşiğinde buluşturan Türkçe eğitimdi. Türkçe, 1864 Vilayat nizamnamesinden beri mülki-idari bütün devlet işlerinde kullanılan resmi dildi.
Bu ayrımda tamamı olmasa bile dikkatimi çeken milletvekillerinin Ankara Konvansiyonuna nasıl katıldıkları ve neyi temsil ettiklerini okuyucunun dikkatine sunmak isterim.
Van milletvekillerini ele alalım: Örneğin Hasan Sıddık Haydarani, Hamidiye Alay komutanlığı yapmış bir aşiret reisinin oğluydu. (1887-1961)
Haydar Vaner Podgoriçalı (Karadağ) bir mülki idare amiri idi. (1873-1954) Seçimler sırasında Van valisi idi. Sivas Kongresine katılmıştı. IV. Dönem Osmanlı Mebusan Meclisine Van milletvekili seçilmişti. Anadolu Meclisine iltihak etti. 1920’de TBMM kararı ile Konya Valiliğine getirildi. Delibaş isyanı sırasında orada görevliydi. Olaylara yaklaşım tarzı nedeniyle gözden düştü. Milli Mücadeleden sonra İstanbul’a yerleşti.
Tevfik Demircioğlu Van’da nüfus müdürlüğü yapmıştı. Seçimler sırasında belediye başkanlığı görevi yapıyordu. Birinci Dönemden sonra siyasetten çekilmiş, 1862-1930 yılları arasında yaşamış bir yerel yönetici.
Hakkı Ungan (1880-1943) Mustafa Kemal Paşa’ya çok yakın olmuş biri. Zaferden sonra siyasetten çekildi. Tekrar milletvekili olmak istemedi. Kendisine verilen İstiklal Madalyası ve bir savaş ganimeti silah dışında bir şey kabul etmeden memleketi Van’a döndü. Osmanlı Mebusan Meclisinde de Van temsilcisiydi.
Kısa bir değerlendirme yapmak gerekirse, Van milletvekilleri, Hamidiye Aşiret Alayları ile ilişkili olanlar; milli kurtuluş savaşı başladığında orada görevli bulunan mülki idare amirleri veya yerel yöneticilerden oluşuyordu.
Bitlis milletvekillerine gelince, dikkatimi en çok çeken isim Şeyh Sait ayaklanması sırasında idam edilen Yusuf Ziya Koçoğlu’dur.
Yusuf Ziya Bey’in cumhuriyete kadar birlikçi söylemi tutanaklarda kayıtlıdır. Lozan konferansı sırasındaki konuşmaları bu yöndedir. Şeyh Sait isyanı sorumlularından........
© 12punto
![](https://cgsyufnvda.cloudimg.io/https://qoshe.com/img/icon/go.png)