Türkiye'nin orta vadeli program yolculuğu: Yol haritası mı, raflarda tozlanacak belge mi?
Türkiye ekonomisi tarihi bir kavşağa geldi. 2026-2028 Orta Vadeli Program (OVP), tek haneli enflasyon ve kalıcı istikrar hedefiyle adeta bir “ekonomik maraton”un başlangıcını işaret ediyor. Bu üç yıllık yolculuk, yalnızca rakamların değil, iradenin ve kararlılığın da sınanacağı bir süreç olacak.
Kamu için bütçe disiplininin çerçevesini çizen, özel sektör için ise yol gösterici niteliği taşıyan OVP; makro ekonomik büyüklükler, gelir-gider tahminleri, bütçe dengesi, borçlanma durumu ve reform önceliklerini kapsayan temel politika belgesi olarak öne çıkıyor.
2024’te başlayan dezenflasyon süreciyle birlikte Türkiye, 2025 sonunda 1,5 trilyon doları aşan milli geliri ve gelir dağılımındaki adaletsizlikten bağımsız 17 bin doların üzerindeki kişi başı geliriyle yüksek gelirli ülkeler arasında yer aldı. Bu eşikte açıklanan yeni program; ekonomik istikrarı koruyarak büyümeyi sürdürülebilir kılmayı, kişi başına geliri 21 bin dolara yaklaştırmayı, ihracatı ve turizm gelirlerini artırmayı, 2,5 milyon ilave istihdamla işsizliği %8’in altına düşürmeyi ve enflasyonu tek haneye indirmeyi hedefliyor. Ancak korumacılığın arttığı, Avrupa’da büyümenin yavaşladığı ve jeopolitik risklerin yüksek seyrettiği bir küresel ortamda bu hedeflere ulaşmak kolay olmayacak.
OVP’ye göre Türkiye ekonomisi 2026’da %3,8, 2027’de %4,3 ve 2028’de %5 büyüyecek. Bu büyüme patikası, küresel ortalama olan %3,1’in üzerinde; ancak gelişmekte olan ülkelerin %4 civarındaki ortalamasının bir miktar gerisinde. Program sonunda nominal milli gelirin 1,9 trilyon dolara yaklaşması hedefleniyor. Aşağıdaki tabloda 2019-2028 dönemine ilişkin OVP büyüme hedefleri, gerçekleşme tahminleri (GT), program öngörüleri (P) ve fiili gerçekleşmeler birlikte sunulmaktadır. Tablo, yıllık planlarla gerçekleşmeler arasındaki dikkat çekici sapmaları da gözler önüne seriyor.
Asıl kritik nokta, büyümenin niteliği. İç talep ağırlıklı bir büyüme modeli yeniden enflasyon baskısı yaratabilir. OVP bu riski azaltmak için ihracata dayalı, teknoloji odaklı ve verimliliği artırıcı yatırımları ön plana çıkarıyor. Ancak Türkiye’nin ihracatında düşük teknolojili ürünlerin hâlâ büyük paya sahip olması, bu dönüşümün ne kadar kritik olduğunu gösteriyor. Bu yapısal değişim sağlanmadıkça büyümenin sürdürülebilirliği tartışmalı kalacak.
Küresel tabloya bakıldığında, Hindistan’ın 2026’da %6,4, Çin’in %4,2 büyümesi bekleniyor. Türkiye, gelişmiş ülkelerden hızlı, fakat yükselen Asya’dan daha yavaş büyüyen bir ekonomi görünümü veriyor. IMF ve Dünya Bankası öngörüleri de bu tabloyu destekliyor: 2026’da küresel büyümenin %3,1, gelişmiş ekonomilerin %1,6 ve gelişmekte olan ülkelerin %4 civarında seyredeceği tahmin ediliyor. Bu veriler, OVP’nin hem iddialı hedefler hem de kırılganlıklar içerdiğini ortaya koyuyor.
2025’te 17.748 dolar olan kişi başı milli gelirin, 2026’da 18.621 dolara, 2027’de 19.710 dolara ve program sonunda 2028’de 20.987 dolara çıkması öngörülüyor. Bu artış, Türkiye’yi yüksek gelirli ülkeler liginde kalıcı kılmayı hedefliyor. Ancak iki temel risk dikkat çekiyor:
• Kur Riski: Bu hesaplamalar dolar cinsinden yapıldığı için TL’deki değer kaybı rakamları hızla aşağı çekebilir. Hedefe ulaşmak, kur istikrarına sıkı sıkıya bağlı.
• Gelir Dağılımı: Ortalama gelir artsa da bu refah tüm kesimlere eşit dağılmayabilir. Türkiye’de en zengin ile en yoksul arasındaki fark hâlâ OECD ortalamasının oldukça üzerinde. Yüksek gelirli ülke statüsü, geniş halk kesimlerinin yaşam standardına aynı hızla yansımayabilir.
Yukarıdaki tablo, OVP’de öngörülen yıllık planlarla gerçekleşmeler arasındaki dikkat çekici farkları açıkça ortaya koyuyor. Dünya Bankası’na göre kişi başı gelir 15 bin doların üzerine çıktığında ülkeler yüksek gelirli sayılıyor. Türkiye’nin hedefi bu eşiği aşmakla kalmayıp kalıcı hale getirmek. Ancak bu, yalnızca nominal artışla değil, satın alma gücündeki gerçek iyileşmeyle mümkün olacak. Küresel karşılaştırmada Türkiye, 21 bin dolarlık hedefiyle önemli bir sıçrama yapacak olsa da hâlâ ABD (89 bin $), Almanya (56 bin $) ve Güney Kore’nin (35 bin $) gerisinde kalacak. Asıl sınav, bu artışın mutfaklara, sofralara ve toplumun geniş kesimlerine ne kadar yansıyacağı olacak.
OVP’nin en iddialı hedeflerinden biri, enflasyonu 2028’e kadar tek haneye düşürmek. 2025 sonunda (,5 olması beklenen TÜFE’nin 2026’da ’ya, 2027’de %9’a, 2028’de ise %8’e gerilemesi öngörülüyor. Bu hedef, kesintisiz ve kararlı bir dezenflasyon politikasına dayanıyor.
Ancak Türkiye’nin kronik enflasyon geçmişi dikkate alındığında riskler büyük.
• Gıda ve Enerji: İklim değişikliğiyle artan tarımsal maliyetler ve jeopolitik gerilimlerden kaynaklanan enerji fiyatları, fiyat istikrarını tehdit ediyor.
• Ücret Dinamikleri: Asgari ücret ve kamu maaş zamlarının enflasyona endeksli belirlenmesi, fiyat katılığını artırıyor.
• Beklentiler: Geçmiş enflasyona dayalı fiyatlama alışkanlığı hâlâ güçlü, bu da dezenflasyon sürecini kırılgan kılıyor.
Aşağıdaki tabloda 2019-2028 dönemine ait OVP enflasyon hedefleri, gerçekleşme tahminleri (GT), program öngörüleri (P) ve fiili gerçekleşmeler birlikte sunuluyor. Tablo, hedeflerle gerçeklik arasındaki makası net biçimde göstererek, asıl sınavın kâğıt üzerindeki planlardan çok sahadaki uygulamada verildiğini hatırlatıyor.
Bu nedenle tek haneli enflasyon hedefi, yalnızca para politikasıyla değil, tarımda verimlilik artışı, enerji bağımsızlığı ve rekabeti artıracak yapısal reformlarla desteklenmek zorunda. Küresel ölçekte ise Türkiye hâlâ ortalamanın üzerinde bir enflasyonla........
© 12punto
