Trump...
Ekrem İmamoğlu'nun diplomasının iptal edilmesi ve arkasından tutuklanmasıyla Türkiye'de yer yerinden oynadı.
Ortalık karıştı.
Gençler, yurdum insanında yıllardır birikmiş büyük tepkiyi sokaklara taşıdı.
Türkiye, tabiri caiz ise bir haftadır hop oturuyor, hop kalkıyor.
Daha ilk günden iktidarın nasıl oldu da böyle bir işe kalkıştığı sorusu akıllara düştü.
Tayyip Erdoğan intihar dalışı yaptı, diyenler çıktı.
Yandaş, yalaka tayfası, saray beslemeleri bile “acaba” dediler, tuzağa mı çekiliyoruz!
Oysa ne tuzağı çekilmişlerdi, ne de bir intihar dalışı söz konusuydu;
Tayyip Erdoğan arkasını sağlama almadan düğmeye basmayacağına göre...
Kaseti biraz geri saralım!
Ekrem İmamoğlu'nun ikinci kez İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmesinden sonra, Beştepe'de alarm zilleri çalmaya başlamıştı.
Hemen hesap kitap yapmaya oturmuşlardı.
Sadece İstanbul'u, belediyenin kaynaklarını kaybetmekle kalmamışlar, böyle giderse Ekrem İmamoğlu'nun önünü kolay kolay alamayacaklarını fark etmişlerdi.
CHP'nin yerel seçim zaferinden sonra Özgür Özel, Saray'a yaranmak için on takla atıyor, yumuşayalım, ılıklaşalım filan diye Tayyip Erdoğan'ın ağzının içine bakıyordu ama muhalif cepheyi tümüyle tahkim edecek karizması, kapasitesi ve becerisi yoktu.
O'nu bu şekliyle elde tutmanın pratikte bir faydası olmadığı gün gibi ortadaydı.
İktidar açısından stratejik değil, taktik bir unsurdu!
Ama yakın ve gerçek tehdit Ekrem İmamoğlu'ydu.
Ne yapıp ne edip siyasi denklemin dışına çıkarmak mecburiyetindeydi!
Ama “konjonktür” o vakit pek uygun değildi.
“Hele” dedi, ABD seçimlerinin sonucunu görelim. Kim kazanacak, kim kaybedecek! Böylesine büyük bir........
© 12punto
