Ilıklaşmanın bedeli mi?
Lafı hiç dolandırmadan açıkça soralım;
Özgür Özel yerel seçimden sonra ılıklaşacağım, yumuşayacağım diye tutturup Tayyip'e yaranmanın derdine düşmeseydi;
Kendisine büyük umutlarla oy vermiş yurdum insanının beklentilerini boşa çıkarmayıp kararlı, sert muhalefet yapsaydı, erken seçim için bastırıp zaten açlık sınırında yaşamak zorunda kalan canı burnunda kitleleri peşinden sürükleyebilseydi;
Sarayın suni gündeminin peşine takılmayıp mesela alev alev yanan ekonomiyi, memleketin artık taşıyamayacağı noktaya gelmiş sığınmacı meselesini, yanıbaşımızda peydahlanan terör devletçiğini, yolsuzlukları, arsızlıkları çok daha fazla ön planda tutsaydı;
Birilerine, "Lütfen şöyle yapın, böyle yapın" filan diyerek ricacı olmak, akıl vermek yerine yüksek sesle ve kararlı şekilde "Ben Türkiye'yi yönetmeye talibim" diyebilseydi;
Acaba iktidar hayatının baharındaki bu beş gencecik teğmeni ve üç kahraman subayı Türk Silahlı Kuvvetleri'nden böylesine fütursuzca ihraç edebilecek cesareti gösterebilir miydi?
2002'den beri artık öğrenmiş olmamız lazım:
Artık ne yapmak istiyorsa, neyi planlıyorsa, ilk olarak güzelce bir zemin yokluyor. Önce yurdum insanının nabzını tutuyor sonra muhalefetin tavrını ve tutumunu ölçüp biçiyor.
Tepki gelecek mi ya da ne kadar ve nasıl bir tepki gelecek diye bakıyor.
Eğer, kendisi için güçlü bir tehdit veya İslamcı tabanda kırılmaya neden olabilecek büyük sıkıntı ihtimali görürse hemen geri vitese takıp tornistan ediyor.
Baktı ki muhalefetten "tık" yok ya da yurdum insanı kuzuların sessizliğinde; işte o zaman ergenlerin tabiriyle "yardıra yardıra" kafasında ne varsa, kimseden çekinmeden bir güzel yapıyor.
Bugüne kadar onlarca, belki de yüzlerce örneğine tanık olduk.
Ne yazık ki Tayyip'in askeriyiz demedikleri, Mustafa Kemal'in askeri olmaktan gurur duyduklarını ve bunu teğmenliğe nasbedildikleri gün dosta, düşmana hissettirdikleri için Türk Silahlı Kuvvetleri'nden ihraç........
© 12punto
