menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Alparslan Türkeş ve bitmeyen servet kavgaları

18 3
02.06.2025

İnsan söyledikleriyle değil eylemleriyle konuşur. Sözlerimiz değil yaptıklarımız kimliğimize dair bilgi verir. Lakin eylemler ya da yapılanlar hakikati temsil ettiğinden onlara ulaşmak çoğu zaman mümkün olmaz. Bazen de insan hakikat ile yüzleşmek istemez; türlü sebepleri vardır bunun: Menfaati en başa yazalım.

Servet meselesi sözünü ettiğimiz eylemlerden biridir. Servetlerin elde ediliş biçimi, mahiyeti, ölçeği hassas bir tartışma alanına işaret eder. Bir zamanların malum tabiriyle “konuşanı yakar” servet konusu. Belki üstünkörü sözler edilebilir ama üzerine gitmeye, araştırmaya, kavgaya pek gelmez. Zira yığılan o servetin arkasında da büyük kavgalar yatar. Kimisi gözüken, kimisi gözükmeyen kavgalar.

Kavga deyince konumuza buradan dahil olalım isterseniz. 1997 yılında bir hareketin lideri olarak seksen yıllık ömrünü tamamladığında geride yalnızca siyasi fikirlerini değil çocukları arasında da kavga sebebi olacak önemli bir servet bırakmıştı Alparslan Türkeş.

O kavganın detaylarına geçmeden önce Alparslan Türkeş’i kısaca hatırlayalım isterseniz. 1917 yılında Kıbrıs Lefkoşe’de doğuyor Türkeş. Ailesi Kayseri Pınarbaşı’lı. Türkeş asker kökenli, hatta 1960 ihtimalinde darbe bildirisini okuyan da ondan başkası değil. Lakin sonrasında yaşanan görüş ayrılıkları nedeniyle ihtilalci arkadaşları onu ordudan ve kendi çevrelerinden ayırıyor. Türkeş’in siyasi kariyeri tam bu yılların akabinde gerçekleşiyor. Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi ile başlayan bu süreç Milliyetçi Hareket Partisi ile nihayete eriyor. Bu dönemde- otuz yılı aşan bir süreç- kült bir isme dönüşüyor Türkeş, siyasi kariyeri de Başbakan yardımcılıklarına kadar uzanıyor.

Bazı kaynaklar Türkeş’in adının Hüseyin Feyzullah olduğunu söylese de oğlu Tuğrul Türkeş bu iddianın doğru olmadığını söylüyor ama bu bahiste de bize başka bir bilgi veriyor. Oğul Türkeş’e göre babasının adı aile etrafında bir ara Ali Arslan olarak kullanılmış. Baba Alparslan Türkeş ile ilgili ortaya atılan diğer bir iddia ise ermeni kökenli olmasıyla ilgili. Şöyle ki gazeteci Hrant Dink, akademisyen Fatma Müge Göçek ile yaptığı bir röportajda Türkeş'in Ermeni kökenli olduğunu, aslen Sivaslı bir yetim olduğunu ve daha sonra Kıbrıslı Müslüman bir çift tarafından evlat edinildiğini söylüyor. İfade ettiğimiz üzere bu iddianın gerçekliği nedir bilmiyoruz. Fakat “ermeni” kimliğinin bu topraklarda en azından bir kesim tarafından makbul görülmediğini biliyoruz. Hatırlarsınız bir defasında Erdoğan “hakkımda çok çirkin şeyler söylediler, af edersiniz ermeni filan dediler” minvalinde konuşmuştu. Bunun üzerine oğul Tuğrul Türkeş’de Erdoğan’ı net bir biçimde eleştirmişti. Ona göre insanları böylesi ifadelerle ayrıştırmak günahların en büyüğüydü, öte yandan bir nefret suçuydu. “Ayrıca” diyordu Tuğrul Türkeş “Cumhurbaşkanlığı makamına aday olan bir şahsın böyle bir cümle sarf etmeye hakkı yoktur. Devlet sorumluluğu üstlenen veya üstlenmeye aday olanların varsa kişisel hezeyanlarını bir kenara bırakmaları zaruridir.” Son olarak “Cumhurbaşkanı Erdoğan nezdinde yalnız Ermeni kimliği değil Alevi, Zaza, Musevi kimliği de ağız kıvırılacak........

© 12punto