Hayatımı yazsam roman olmaz
Her birimizin hayatı iniş çıkışlarla dolu. Kırılma noktalarımız, yıllar ve deneyimler arttıkça çoğalır. Zorluklar, engebeler, uçurum kenarlarından dönüşler… İş görüşmesinde batırmalar, yanlış insan seçmeler, hatta listeyi işten atılmalara kadar uzatabiliriz. Hâlâ iyi bir konumdaysak, aldığımız doğru kararlar da bizi hayata döndürmüş ve farklı bir konuma getirmiştir.
İşte o kadar. İş hayatında ya da girişimcilik dünyasında hemen hemen herkesin başına bunlar gelmiştir ve gelecektir. Ama bu hikâyeler bize çok özel gelir. Önce kendimize, sonra da yakın çevremize anlatırız. İyi işler yaptıkça, iş sonuçlarını etkiledikçe ve diğerlerini geride bırakıp ilerledikçe anlatacak konularımız çoğalır. Özellikle iş hayatında bir yerlere geldiysek, işe başlayan her takım arkadaşımız ya da girdiğimiz her yeni şirket bizim başarı öykülerimizi bilmek zorunda kalır.
Aslında içine girdiğimiz topluluklar bizim hikâyemize benzeyen insanlardan oluştuğu için hikâyeler de birbirine çok benzer.
Her birimiz bir diğerine fısıldarız:
“Hayatını yazsana, roman olur.”
“Yok, önce sen yaz. Seninki daha çok satan roman olur.”
Ama aslında hepsi birbirine benzediği için haber ve roman değeri yoktur. Yani hayatımızı yazsak, roman olmaz. Çok sayıda biyografi kitabı ile karşılaşıyorum. En çok rastladıklarım ise, takım olarak yaptıklarından çok, patronlarıyla nasıl........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Mark Travers Ph.d
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon