Rahatsız olmadan rahat edemeyiz!
“Rahatlık” genellikle her şeyin yolunda gittiği, zorluklardan uzak, huzurlu bir ortamı ifade eder. Ancak çoğu zaman bu huzura ulaşmak; sancılı, rahatsız edici deneyimlerden geçmeyi, yüzleşmeyi ve değişmeyi gerektirir.
Bazı şeyler vardır ki, insanın içine oturur. Haksızlıkla karşılaştığında, adaletin terazisi doğru tartmadığında, çocuk gelinlerin sayısı arttığında, tecavüzcülerin serbest kaldığını gördüğünde, hukuksuz infazlarda ya da bir annenin gözyaşlarını hissettiğinde … İşte o zaman anlarsın; bir yerlerde bir şeyler gerçekten yanlış gidiyordur.
Toplum dediğimiz şey aslında bir ev gibi. Kimi oturma odasında koltuklara yayılmış, rahat içinde yaşıyor. Kimi ise bodrum katında, gün yüzü görmeden, sesi duyulmadan hayatla mücadele ediyor. Ama ne zaman ki bodrumdan bir ses yükseliyor, işte o zaman evin rahatı bozuluyor. Birileri “bu ses nereden geliyor?” diye bakıyor, kimi “kesin şu sesi” diyor. Oysa o sesler, susturulması gereken bir gürültü değil; duyulmayı bekleyen gerçek bir çığlık! Toplumun huzuru için gerekenin sessizlik değil, adalet olduğunu kendimize defalarda hatırlatmamız gerekiyor. Çünkü adalet aslında hepimizin bildiği gibi barışın ve güvenin teminatı…
Tarih boyunca büyük toplumsal değişimler, çoğu zaman bir rahatsızlıkla başlamıştır. Mevcut düzenin rahat koltuğunda oturanlar için bu rahatsızlık bir tehdit gibi görünürken; sesi bastırılanlar için bir umut, bir başkaldırı ve yeniden doğuş anlamına gelir. Toplumsal rahatsızlıklar; adaletsizlik, eşitsizlik, ayrımcılık, baskı ve görmezden gelinme gibi sorunların biriktiği ve artık inkâr edilemez hale geldiği anlarda su yüzüne çıkar. Bu rahatsızlıklar, aslında sessiz ama güçlü bir değişim çağrısıdır. Elbette, duymak isteyen için.
Toplumsal hareketlerin,........
© 10 Haber
